Bişkek'te Bir Masalın İçine Düştüm

Adını ilk duyduğunuzda zihninizde gri tonlar belirebilir. Beton binalar, Sovyet izleri, durağan sokaklar… Ama Bişkek, tüm bu önyargıların arasından sıyrılıp gelen, bozkırın kalbinde nefes alan, kendi masalını usulca fısıldayan bir şehir. Ve ben, bu masala, Cengiz Aytmatov’un izini sürmek için dahil oldum.

TÜRKSOY Genel Sekreterliği ve Cengiz Aytmatov Enstitüsü tarafından düzenlenen “Cengiz Aytmatov, Türk Dünyası’nın Geleceği” forumu için Bişkek’e doğru yola çıktığımda, içimde tarif edilmez bir heyecan vardı. Bu sadece bir seyahat değildi. Bu, kelimelerle kurulan bir evrene tanıklık, bir halkın hafızasına dokunuştu.

YEŞİLE BEZENMİŞ BİR BAŞKENT

Bişkek’e ilk adım attığınızda sizi karşılayan şey, temiz havası ve beklenmedik derecede yeşil sokakları oluyor. Meşe ağaçlarıyla çevrili geniş bulvarlar, şehrin kalbinde birer yürüyüş şiiri gibi uzanıyor. Parklarda banklara oturmuş yaşlıların sohbetlerine kulak verirken, çocukların kahkahaları da fonda bir müzik gibi eşlik ediyor. Bu şehir, sadece bir başkent değil; yaşayan, soluyan bir huzur manzumesi.

AYTMATOV’UN YURDUNDA, HAFIZANIN DERİNLİKLERİNDE

10 Haziran sabahı, Cengiz Aytmatov’un vefatının 17. yılında, mezarı başında düzenlenen anma törenindeydim. Ata-Beyit Ulusal Anıt Kompleksi’nde yükselen dua sesleri arasında, toprağın hafızasında yankılanan bir halkın sesi vardı.

Ürkün Anıtı’na bırakılan çelenkler, 1916’daki büyük isyanı hatırlatırken, Aytmatov’un mezarına bırakılan karanfillerde ise bir milletin yazgısına yön veren bir kalemin izleri saklıydı. Duygular gözyaşına, kelimeler duaya dönüştü o sabah…

SÖZÜN HİZMETİNDE BİR FORUM

Aynı gün, Kırgız Cumhuriyeti Bilimler Akademisi’nde forumun resmi açılışı yapıldı. “Cengiz Aytmatov: Türk Dünyası’nın Geleceği” başlığıyla gerçekleşen oturumda, salonu dolduran kalabalık derin bir sessizlik içinde söyleneni değil, hissedileni dinliyordu. Kimse yerinden kalkmadı. Hiçbir telefon çalmadı. Bu saygı, Aytmatov’un kelimelerle kurduğu evrene duyulan vefanın sessiz ifadesiydi.

RENKLERLE YAZILAN HİKAYELER

Forum sonrası soluğu Gapar Aitiyeva Ulusal Sanat Müzesi’nde aldık. Aytmatov’un eserlerinden ilham alan 17 sanatçının 750 eseriyle buluştuğumuz bu sergi, renklerin diliyle yazılmış bir roman gibiydi. “Toprak Ana”, “Gün Olur Asra Bedel”, “Cemile”… Ve özellikle “Mankurt” temasını işleyen o tablo! Sadece sanatsal gücüyle değil, taşıdığı kültürel mesajla da serginin kalbi olmuştu.

AYTMATOV’UN EVİNDE, ZAMANLA YÜZ YÜZE

Bir başka durak ise Aytmatov’un müze evi oldu. Onun 20 yıl yaşadığı bu sade ama zarif ev, kelimelerin duvarlara sindiği, her köşesinde bir hikâyenin fısıldandığı kutsal bir mekandı adeta.

Girişte “Selvi Boylum Al Yazmalım”ın afişi, oturma odasında bir piyano, üzerinde dizili aile fotoğrafları… Yüzlerce fotoğraf, işlemeli halılar, raflarda sıralanmış imzalı kitaplar… Sanki Aytmatov birazdan çalışma masasına oturacak, daktilosunu tıklatmaya başlayacak gibiydi.

İNSANI SESSİZLEŞTİREN GÜZELLİKLER: ISSIK GÖL VE RUH ORDO

12 Haziran sabahı, rotamız efsanelere konu olmuş Issık Göl’dü. Mavi bir yorgan gibi bozkıra serilmiş bu göl, insana yalnızca huzur değil, derin bir içsel dinginlik sunuyordu. Ruh Ordo Kültür Kompleksi’nde, farklı inançlara ait mabetlerin bir arada bulunduğu alan, hoşgörünün fiziki temsili gibiydi.

Ve göl üzerinde bir tekne turu… Mavi suların ortasında ilerlerken, Aytmatov’un “doğa ve insan” üzerine söyledikleri zihnimde yankılandı. Zaman durdu sanki…

TANRI DAĞLARI’NDA TÜRK RUHU

13 Haziran’da Kırçın Yaylası’ndaydık. Tanrı Dağları’nın eteklerinde, yılkı atlarının özgürce koşturduğu bozkırlarda tarihle, doğayla ve ruhumuzla buluştuk. Ok attık, kartallarla poz verdik, toprağın hafızasında yankı bulan hatıralara dokunduk. O topraklarda Türk ruhunun sesi yankılanıyordu.

LEZZETLERİN DİLİYLE BİŞKEK

Bişkek’in damağımda bıraktığı tatlar da unutulmazdı. Beşparmak, et ve eriştenin gelenekle harmanlandığı bir şölen gibiydi. Buharda pişmiş, iri taneli mantılar; ekşimsi tadıyla damaklara kazınan kımız… Ve her yemekte porselen demliklerde sunulan o mis kokulu yeşil çay…

SON SÖZ YERİNE: BİR ŞEHİR, BİR HAFIZA, BİR MASAL

Bişkek, belki ilk bakışta görkemli bir şehir olmayabilir. Ama o, sadeliğin zarafetini taşıyan; doğası, kültürü, insanları ve Aytmatov’un gölgesiyle bezenmiş özel bir ruhun şehri. Onu tanımak, sadece bir coğrafyayı değil, bir milletin belleğini, bir insanlığın vicdanını tanımak demek.

Ben bu şehri gözümle değil, kalbimle gördüm.

{ "vars": { "account": "G-E1EN649QR9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }