İki telli, uzun saplı bu geleneksel çalgı, özellikle Kazak, Kırgız ve Türkmen topluluklarının yüzyıllardır kullandığı, tarih boyunca göçebe yaşamın izlerini taşıyan eşsiz bir enstrümandır. Her tınısında atların nal sesi, çadırların rüzgârda savrulan sesi, bozkırın sonsuzluğu duyulur. Dombra’nın sesi, yalnızca müzik değil; destandır, ağıttır, neşedir, çağrıdır.
Dombra Sadece Çalınmaz, Hissedilir
Kökeni Hunlara ve Göktürklere kadar uzanan bu çalgı, özgürlük, bağımsızlık ve birlik duygularının sesi olmuştur. Dombra ile söylenen türküler, tarih boyunca Türk halklarının savaşlarını, sevgilerini, ayrılıklarını ve zaferlerini dile getirmiştir.
Son yıllarda millî duyguların ve Türk dünyası bilincinin yükseldiği törenlerde, özellikle Türkmen şölenlerinde, meydanlarda Dombra'nın coşkusu yankılanıyor. Özellikle Kazak sanatçı Arslanbek Sultanbekov’un seslendirdiği “Dombra” marşı, tüm Türk coğrafyasında bir dirilişin sembolü haline gelmiştir.
Kültürel Bağları Güçlendiren Saz
Dombra, Türk devletlerinin yanı sıra Altaylardan Balkanlara kadar uzanan geniş bir coğrafyada ortak duyguları canlandırıyor. Türkiye'de son yıllarda milli şölenlerde, gençlik etkinliklerinde, askeri törenlerde dahi çalınması, bu çalgının yalnızca geçmişin değil, geleceğin de sesi olduğunu gösteriyor.
“Dombra Çal, Bozkır Konuşsun!”
Bu çalgının her tınısı, bir milletin ayağa kalkışı, bir medeniyetin hatırlayışı ve bir geleceğin inşasıdır. Dombra çalınırken sadece kulaklar değil; kalpler, tarih ve kimlik de uyanır.