Devletler Dost Değil, Aktördür: İşte Realizm

Dünyada devletlerin dostlukla değil, çıkarla hareket ettiğini anlamak için diplomasi arşivlerini karıştırmaya pek de gerek yok. Uluslararası ilişkiler sahnesine biraz dikkatle bakmak, realizmin hâlâ neden geçerli ve güçlü bir teori olduğunu bize açıkça gösterecektir. Soğuk Savaş’tan günümüz Ukrayna-Rusya gerilimine, Çin’in yükselişinden Ortadoğu’daki çıkar çatışmalarına hatta şu an İsrail-iran gerilimine kadar yaşanan tüm gelişmeler, realizmin temel varsayımlarını bir bir doğrular nitelikte.

Realizme göre uluslararası sistem anarşiktir; yani üzerinde düzen kuracak bir otorite yoktur. Bu ortamda her devlet, kendi güvenliğini ve çıkarlarını korumakla yükümlüdür. Güç, hayatta kalmanın en temel aracıdır. Bu nedenle devletler dostluklara değil, çıkar dengelerine yaslanır. Dün aynı masada oturanlar, bugün karşı cephede olabilir. Diplomasi, genellikle güç ilişkilerinin yumuşatılmış dilinden ibarettir. Kazanmak için her yol mübahtır. Devletin çıkarları her şeyden mühimdir, önceliktir.

Realizmin kurucu babası Hans Morgenthau’nun dediği gibi, "uluslararası politika, güç mücadelesidir." Bugün bu ilkeyi en iyi kavrayan aktörler, sisteme yön verenlerdir. Realistler, devletlerin ahlaki değerlerle değil, rasyonel çıkarlarla hareket ettiğini savunurlar. Bu, bazılarına karamsar bir dünya görüşü gibi gelse de uluslararası politikanın gerçeğidir.

Realizm, sadece savaşları değil, barışları da kendi penceresinden açıklar. Barış, çoğu zaman dengenin ürünüdür. Bir aktörün diğerine açık ara üstünlüğü veya iki tarafın birbirini dengelemesi, savaş yerine caydırıcılığı getirir. NATO’nun doğu sınırlarında genişlemesi ya da Asya-Pasifik’te kurulan yeni ittifaklar, tam da bu mantığın sonucudur. Hiçbir devlet, bir diğerinin potansiyel üstünlüğünü göze almaz; önleyici adımlar kaçınılmaz hale gelir.

Bugün küresel sistemde yükselen kutuplaşma, realizmin öngördüğü çatışma potansiyelini artırıyor. ABD’nin hâlâ süper güç olarak kalmak istemesi, Çin’in ekonomik ve askeri olarak sistemde yer açma mücadelesi, Rusya’nın çevresindeki nüfuz alanlarını yeniden tesis etme arzusu... Tüm bu gelişmeler, uluslararası ilişkilerde ideolojilerin değil, güç dengelerinin belirleyici olduğunu gösteriyor.

Ancak realizm, sadece güç elde edinimi değildir. O aynı zamanda dikkatli olmayı, güç kullanımının sonuçlarını iyi hesaplamayı ve rasyonel davranmayı da önceler. Nükleer silahlar çağında, savaşın bedeli o kadar büyüktür ki realistler, bu gücü kazanmanın değil, kullanmamanın stratejisini tartışır.

Realizm, dünyayı olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi analiz eder. Belki de bu yüzden yıllardır geçerliliğini koruyor. Çünkü dünya, hâlâ dostlukların değil, menfaatlerin oyun alanıdır. Ve bu oyunda, realistler satranç tahtasını çok iyi bilir.

{ "vars": { "account": "G-E1EN649QR9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }