Türkiye’de futbolun en büyük sorunlarından biri yıllardır değişmiyor: borçlar. Futbol kulüplerimizin içinde bulunduğu mali bataklık öyle derinleşti ki, artık sadece ödemek değil, yapılandırmak bile çözüm olmaktan çıktı. Her yeni yönetimle birlikte “bu kez işler değişecek” umudu doğuyor ama tablo değişmiyor: yüksek faizli borçlar, yetersiz gelirler ve sürekli ötelenen bir kriz yönetimi.
Kulüpler, bu sarmaldan çıkmak için çözüm yolları arıyor. Ancak bir yandan da sahada rekabet edebilmek, Avrupa kupalarına katılabilmek ve taraftarın beklentisini karşılayacak kadrolar kurmak zorundalar. Transfer piyasası ise artık eskisi gibi değil. Oyuncu maliyetleri arttı, döviz kuru fırladı, yayın gelirleri düştü. Peki, bu karmaşadan çıkış yolu ne?
Kurtuluş Formülü: Beton, Demir, Proje
Bu sorunun cevabını Galatasaray net bir şekilde verdi. Kulüp başkanı Dursun Özbek, yalnızca sportif başarı değil, aynı zamanda finansal sürdürülebilirlik ve tesisleşme konularına da odaklandıklarını sık sık dile getiriyor. Galatasaray, Florya’daki değerli arazisini büyük bir inşaat projesiyle değerlendirmeyi planlıyor. Bu projeden beklenen gelir tam 400 milyon dolar civarında. Beşiktaş’ın Dikilitaş projesinden beklentisi ise 300 milyon doların üzerinde.
Bu rakamlar, içinde bulundukları borç yükü düşünüldüğünde oldukça çarpıcı. Kısa vadede ciddi bir kaynak sağlayabilirler. Ancak mesele sadece gelir yaratmak değil. Asıl mesele bu gelirlerin kulüplerin mali alışkanlıklarını düzeltip düzeltemeyeceği…
Yeni Para, Eski Alışkanlıklar
Endişem şu: Bu tür projeler, kulüplerin yıllardır süregelen borçlanma refleksini daha da derinleştirebilir. Yani günü kurtaran, ama sistemi bozmaya devam eden bir kısır döngü oluşabilir. Çünkü temel sorun yerinde duruyor: plansız harcamalar, şeffaf olmayan yönetim anlayışı ve altyapıya yatırım eksikliği.
Gayrimenkul projeleri kulüpleri kısa süreli rahatlatabilir, evet. Ama bu projelerin giriş, gelişme ve sonuç aşamalarının çok iyi yönetilmesi, denetlenmesi ve gelirin nereye harcandığının şeffaf biçimde kamuoyuna sunulması şart. Aksi takdirde "arazi satıp borç kapatma" dönemi, "arazi bitince kulüp de biter" dönemine dönüşebilir.
Beşiktaş’ın Seçeneksizliği
Peki Beşiktaş özelinde bu projeler gerçekten kaçınılmaz mıydı?
Bu sorunun cevabını ararken, kulübün mevcut başkanı Serdal Adalı’nın açıklamaları ve geçmişteki vaatleri dikkat çekiyor. Serdal Adalı, daha önce Hasan Arat’a kaybettiği seçimde de gayrimenkul projeleriyle kulübü kurtarma vaadinde bulunmuştu. Ancak o dönemde Hasan Arat’ın “daha popülist” vaatleri daha çok karşılık buldu. Şimdi ise aynı projeler, Beşiktaş için tek çıkış yolu haline geldi.
Adalı'nın da ifade ettiği gibi, Beşiktaş’ın her yıl 50 milyon euronun üzerinde faiz borcu var. Sahada rekabetçi bir takım kurmak içinse yaklaşık 100 milyon euro harcamak gerekiyor. Bu tabloya bakıldığında, kulübün mevcut borçları kendi gelir modelleriyle çevirebilmesi neredeyse imkânsız hâle gelmiş durumda.
Geçmişin Bedeli
Bugün bu noktaya gelinmesinde özellikle Ahmet Nur Çebi ve Hasan Arat dönemlerinde yapılan kontrolsüz harcamalar ve “sadece adı var” diye yapılan yanlış transferlerin büyük payı var. Bu dönemlerde Beşiktaş, finansal olarak savruldu. Kulübün mali yapısı bozuldu, sportif başarı da gelmeyince tablo daha da kötüleşti.
Bugün Serdal Adalı, “Beşiktaş’ı kurtarmak için bu yola giriyoruz” diyor. Ancak bu yolun gerçekten bir kurtuluş olabilmesi için geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması gerekiyor.
Son Söz
Türk futbolu, artık sadece futbol değil. Yönetim, ekonomi, strateji ve planlama işi. Kulüplerimiz yıllardır “şampiyonluklar” için borçlandı, şimdi ise borçsuz bir gelecek için inşaat projelerine umut bağlıyor. Bu yol doğru yürünürse nefes aldırır. Ama yanlış adımlar atılırsa kulüpler, bu defa en değerli varlıklarını da yitirebilirler.