Politika

MHP'li Erkan Akçay: 2026 yılı Türkiye ekonomisinde bir reform yılı olacak

MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, 2026 yılı bütçe görüşmelerindeki konuşmasında, "Türkiye, ekonomik altyapısını büyük ölçüde tamamlamakla birlikte, büyük atılımları ve yapısal reformları gerçekleştireceği bir dönemdedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, 2026 yılı Türkiye ekonomisinde bir reform yılı olacak, sanayiden teknolojiye, tarımdan enerjiye kadar tüm alanlarda büyük bir dönüşüm başlatılacaktır" ifadesini kullandı.

MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, 2026 yılı Bütçe Kanun Teklifi görüşmelerinde söz aldı. Sözlerine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve şehitleri anarak başlayan MHP'li Akçay, "Bütçe görüşmelerine başladığımız bugünlerde dünyaya ve bölgemize baktığımızda karşılaştığımız manzara şudur: Dünya, adeta aklını yitirmiş, bir cinnet halini yaşamaktadır. Dört bir yanda çatışmalar ve savaşlar var. Bu kaosun ortasında duruşumuzun kaynağı bellidir: Türkiye Cumhuriyeti; nevzuhur bir yapılanma, tesadüflerin bir araya getirdiği bir teşkilatlanma değildir. Binlerce yıllık bir aklın, birikimin, Mete Han’dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e uzanan kutlu silsilenin yeryüzündeki sarsılmaz kalesidir. “Devlet ebed müddet, millet ebed müddet” felsefemizdir. Bugün dünyanın içine düştüğü kaosta insanlık adalet aramaktadır. İşte tam burada gür bir sesle ifade ediyoruz: Türk’ün nizam kurma kudreti yeniden uyanmıştır! Tarih tekerrür etmektedir; 20. yüzyılda emperyalizme geçit vermeyen milletimiz, bugün de bu kaosun ortasında insanlığın ihtiyaç duyduğu yeni aklın, ahlakın, adaletin ve nizamın temsilcisidir. İşte bu yüzden, bu çağa 'Türk Yüzyılı' 'Türkiye Yüzyılı' diyoruz. Akıl, ahlak, adalet… İrade, istikrar, ilerleyiş… Bu kulvarlarda yolumuza devam ediyoruz. Çünkü Türk milleti zorlukları aşan, kendi istikbaline yön veren ve nizam kuran kudretin adıdır" diye konuştu.

Akçay'ın bütçe görüşmelerinden satırbaşları şöyle:

Türkiye artık coğrafyasına nizam veren, istikrar içinde kendi gündemini yürüten asli bir aktördür. Başka güçlerin sürüklediği hadiselere mahkum değiliz, kendi gündemimize hakimiz. Türkiye barışın güvercini, gerektiğinde savaşın kartalıdır. Temel politikamız barıştır. Yurtta barış, dünyada barış diyoruz. Cumhuriyetimizin ilk yüzyılı, küllerinden yeniden doğuş ve "var olma" asrıydı. Yeni yüzyılımız ise "şahlanış" ve "dünyaya nizam verme" asrı olacaktır. Coğrafya kaderdir ve coğrafyamız bize şunu öğretmiştir: Devletli olmak, saadetli olmaktır! Etrafımızdaki ateş çemberi göstermektedir ki; devletsiz kalan, ordusu dağılan toplumlar ayaklar altında ezilmeye mahkumdur. Bizim nazarımızda siyaset; gündelik çıkar avcılığı değil, "mümkün olanı millet hayrına gerçekleştirme sanatı"dır. Siyasetimizin öznesi insan, nesnesi devlet, cümlesi Büyük Türk Milletidir! İşte bu şuurla; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin getirdiği istikrar ve Cumhur İttifakı’nın sarsılmaz iradesi, Türkiye’nin siyasi gücüdür. Bu duruş, sadece günü kurtarmanın değil, nesillerin geleceğini teminat altına almanın mücadelesidir. Aziz Atatürk’ün şu sözleriyle yolumuzu aydınlatacağız: “Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.” İşte o güneş doğmuştur. Oğuz atamızın ifadesiyle “gök çadırımız, güneş tuğumuz olsun!” diyoruz. İşte bu tarihi sorumlulukla; Türk milletinin cebindeki her kuruşun, emeğinin ve umudunun hakkını savunmak, yani "Bütçe Hakkı"nı ifa etmek üzere toplanmış bulunuyoruz.

"2026 YILI BÜTÇEMİZİ ZORLU BİR EKONOMİK TABLO İÇİNDE KONUŞUYORUZ"

Ürettiğinden fazla tüketen, kazandığından fazla harcayan bir ekonomi istikrarsız ekonomidir. 2026 yılı bütçemizi zorlu bir ekonomik tablo içinde konuşuyoruz. Ancak altını çizmek isterim ki, Türkiye, zorlukları fırsata çevirip sıçramaya dönüştüren bir ülkedir. Ekonomideki hedefimiz nettir: Ekonomide istikrarı sağlamak zorundayız. Enflasyonu kalıcı biçimde tek haneye indirmek, üretken yatırımlarla istihdamı büyütmek ve refahı adil paylaşmak istiyoruz. Bu amaçla 2026 bütçesi 3 temel üzerine inşa ediliyor: Harcamada disiplin, fiyat istikrarını esas alan enflasyonla mücadele ve sürdürülebilir büyüme. Öncelikle büyümeye bakalım. Dünya ekonomisi belirsizliklerle doludur. Savaşlar, tedarik zincirlerinde yaşanan krizler, enflasyonist baskılar devam etmektedir. Pek çok ülke bu fırtınada sarsılırken, Türkiye farklı bir hikaye yazıyor. Son 5 yıldır kesintisiz büyüyoruz. 2024’te yüzde 3.3 büyüdük; 2025’te yüzde 3.7; 2026’da yüzde 3.8 büyüme yolundayız. İstihdam potansiyelimizi harekete geçirmek için doğru yoldayız. İşsizlik oranımız son 29 aydır tek hanelerdedir. İstihdam 2024’te 988 bin kişi arttı, istihdam oranı 1.2 puan yükseldi. 2025’te işgücüne katılım yüzde 53.7 seviyesindedir. İşsizliğin yüzde 8,7’den yüzde 8.5’e gerilemesi öngörülüyor. 2026’da işgücüne katılımın yüzde 54.4’e yükselmesi ve işsizliğin yüzde 8,4’e gerilemesi hedefleniyor. İhracat ve cari açık verileri de yarınlar için umutlu olmamıza destek oluyor. Dış talepteki zayıflamaya rağmen ihracatçılarımız rekorlar kırmaya devam ederek 270 milyar dolar sınırını aşmıştır. Turizmde dünya dördüncülüğüne yükselerek 60 milyar doları aşan bir gelir elde ettik. Bu başarıyı sürdürmenin en önemli araçlarından birisi harcama disiplini’dir. Bugün küresel borçluluk rekor seviyedeyken, Türkiye hem kamu hem de hane halkı borçluluğunda en iyi performans gösteren ülkelerden biridir. AB tanımlı borçluluk oranımız, AB ortalamasının dörtte biri düzeyindedir (Türkiye’de yüzde 24,1; AB’de yüzde 81,8). Bu sağlıklı yapı, ekonomimizin en sağlam özelliğinden biridir.

Bütçenin üzerine inşa edildiği üçüncü sütun fiyat istikrarını esas alan dezenflasyon’dur. Fiyat istikrarı yalnız ekonomi meselesi değil, toplumsal huzurun ve refahın da şartıdır. Enflasyonla mücadele, önceliğimiz olmaya devam ediyor. Yıllık enflasyon 2024'te yüzde 44,4 olarak gerçekleşmiş, 2025'te ise yüzde 30 civarına inmesi hedeflenmektedir. Enflasyonu kalıcı bir şekilde tek haneye indirme hedefine daha kararlılıkla sarılmalıyız. Fiyat istikrarı sağlanmadan, refahın kalıcı olması mümkün değildir.

Türkiye, ekonomik altyapısını büyük ölçüde tamamlamakla birlikte, büyük atılımları ve yapısal reformları gerçekleştireceği bir dönemdedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, 2026 yılı Türkiye ekonomisinde bir reform yılı olacak, sanayiden teknolojiye, tarımdan enerjiye kadar tüm alanlarda büyük bir dönüşüm başlatılacaktır. Bu dönüşüm, sadece rakamlarla ölçülmeyecek, her bir vatandaşımızın yaşam kalitesini yükseltecektir. Bunun için emeklilerimizin, çalışanlarımızın, esnafımızın ve çiftçilerimizin alım gücünü artıracak köklü reformlar hayata geçirilmelidir. Dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın refahını artıracak düzenlemeler, emeklilerimizin ve kamu çalışanlarımızın aylıklarında yapılacak iyileştirmeler, esnaf ve çiftçilerimizin Bağ-Kur prim gün sayısının düşürülmesi, 1. dereceye gelen memurlara 3600 ek gösterge verilmesi ve ev hanımlarının prim desteğiyle emeklilik hakkı tanınması gibi adımlar, verilen sözlerin yerine getirilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.

Vergi uygulamalarının son günlerdeki en önemli gündem başlığı; 30 büyükşehirde basit usulde vergilendirmenin kaldırılmasıdır. 2026'dan itibaren taksici, dolmuşçu, lokantacı, kuaför, tamirci, kahveci gibi küçük esnafımız, basit usulden gerçek usule geçirilecektir. Bu değişiklik, esnafımızın omuzlarına mali bir yük ve bürokrasi getirmektedir. Bu geçişle birlikte esnafımızın gelir vergisi istisnası kalkacak, defter tutma zorunluluğu başlayacak ve her beyanname de verilen damga vergileri ile yeni masraflar ortaya çıkacaktır. (Tüm bunlar, esnafımıza yıllık ortalama 90.000 TL’yi bulan ek bir maliyet getirecektir.) Sabah dükkanını besmeleyle açıp, akşam şükürle kapatan, milletimizin ve devletimizin teminatı olan esnafımızı; bilhassa kırsal kesimde bulunan küçük esnafımızı defter, beyanname, damga vergisi sarmalına bırakamayız. Bu yanlıştan dönülmelidir! Önerimiz şudur: Bu düzenleme iptal edilmeli veya en azından geçiş süreci daha yumuşak ve kademeli hale getirilmelidir. Gerçek usule geçiş için belirlenen ciro ve diğer hadler, günümüz ekonomik şartlarına uygun olarak yükseltilmeli ve esnafımıza bu süreçte destek verilmelidir.

TERÖRSÜZ TÜRKİYE VURGUSU

Cumhuriyet ve demokrasi tarihimizin en hassas ve kritik dönemlerinden birini yaşıyoruz. Terörsüz Türkiye dediğimiz bu süreçte mazisi yaklaşık 40 yılı geçen terör sorununun ülkemiz gündeminden tamamen çıkması hedeflenmektedir. Amacımız, Millî birlik ve bütünlüğün pekiştirilmesi, kardeşliğimizin ve barışımızın tahkim edilmesi, devletimizin bekasının teminat altına alınması, hukukumuzun, demokrasimizin geliştirilmesi, güçlü büyük Türkiye’nin inşasıdır. Terörsüz Türkiye, siyasi bir manevra değil, devlet aklı ve millet vicdanıyla çizilmiş tarihi, milli ve stratejik bir yöneliştir. Bu yolun pusulası hukuk, demokrasi, adalet, güvenlik ve onurdur. “Terörsüz Türkiye” yalnız iç barışımız için değil, aynı zamanda Ortadoğu’da, Mavi Vatan’da, Kıbrıs’ta, Balkanlar’da, Kafkasya’da, Orta Asya’da, Afrika’da daha güçlü jeopolitik sağlam duruşun ve istikrarın da şartıdır. Hayat insanları yoksunlukları ve korkuları üzerinden vurur. Türkiye ve Tük milleti onlarca yıl yaratılan suni korkular ve kasti yaşatılan yoksunluklar üzerinden büyük yara aldı. Terörsüz Türkiye ile tüm korku ve yoksunluk oyunlarına son veriyoruz ve “vakit kardeşlik, kenetlenme vaktidir” diyoruz. Onlarca yıldır enerjimizi ve en kıymetli varlığımız olan evlatlarımızı yutan bu sarmaldan çıkmak, önümüzdeki en büyük ödevdir. Artık dünün yöntemleriyle bugünü yönetemeyiz. Beklentimiz silahların sadece susması değil, tamamen bırakılması ve illegal örgütsel faaliyetlerin sona ermesidir. Bizden sonraki nesillere çatışma kültürü değil, huzur iklimini miras bırakmakta kararlıyız. Şimdi geçmişin acılarının üzerini kapatma ve güçlü, huzurlu Türkiye’yi hep birlikte inşa etme vaktindeyiz. Milletçe ödediğimiz ağır bedelleri, yaşadığımız o karanlık günleri unutmadan, bugünü doğru okumak zorundayız. Bu süreçte on binlerce canımızı, beşikteki bebeklerimizi ve evlatlarımızı teröre kurban verdik. Sadece canlarımızı değil; huzurumuz, birliğimiz, ekonomik ve sosyal potansiyelimiz de zarar gördü. Yetti artık! diyoruz. Bu acıları bu kayıpları bir 40 yıl daha mı yaşayacağız? Bugün yer altı ve yer üstünden fışkıran cevherlerine şahit olduğumuz o bereketli köyler, yıllarca terörün gölgesinde ıssızlığa mahkûm edildi. Bugün devletimizin sağladığı güven iklimiyle o dağların kaderinin nasıl değiştiğini görüyoruz. Dün korkuyla anılan yerler; tenis turnuvalarına, kış sporları festivallerine, rafting şampiyonalarına ev sahipliği yapıyor. Terörün yerini hayat, korkunun yerini güven, umut ve coşku almıştır. Şimdi bu istikrarlı muhteşem iklimi daha da güçlendirmenin, batıdan doğuya yatırım, üretim ve istihdam göçünü bir gönül seferberliği içinde başlatmanın vaktidir.

Terörsüz Türkiye; akıl, ahlak ve adaletle, her vatandaşını bağrına basan şefkatiyle, demokrasiyle ve ekonomik gücünün muhteşem atılımıyla yükselen bir ülkedir. Terörsüz Türkiye devlet aklıyla, inisiyatifi asla dış aktörlere bırakmayan, demokrasi ve hukuk devletiyle tahkim edilmiş bir milli birlik aşamasıdır. Terörsüz Türkiye yalnız ülkemizde değil; bölgesel barışa da katkıdır. İçeride başarıya ulaştıkça Suriye ve Irak kapsamında ve bu ülkelerin bütünlüğü ve bölünmezliği güçlenecektir. Ve elbette ki Suriye ve Irak’ta “yüreği, aklı, fikri” bizden kopmayan, yönünü ve umudunu Türkiye’den asla çevirmeyen bütün soydaşlarımız da huzur bulacaktır. 27 Şubat tarihinde yapılan "Barış ve Demokratik Toplum" çağrısının ardından yaşanan gelişmeler, umutlarımızı artırmıştır. PKK terör örgütünün lağvedilmesi, 11 Temmuz'da sembolik de olsa silahların yakılması, 26 Eylül'de örgüt elemanlarının ülkemizden ayrılması, örgütün Irak’ın bazı bölgelerinden çekilmesi gibi gelişmeler, doğru yolda olduğumuzu göstermektedir. Ancak sürecin tamamlanması için daha yapılacak işler vardır. Bu süreci kalıcı hale getirmenin birinci şartı terör örgütünün tüm unsur ve uzantılarıyla 27 Şubat çağrısına harfiyen uyması, silahları teslim etmesidir. Özellikle Suriye'deki SDG/YPG yapılanmasının da aynı kararlılığı göstermesi, 10 Mart Mutabakatına uygun hareket etmesi gerekmektedir. Hatırlatmak isteriz ki, sınırımızda ikinci bir İsrail kurulmasına asla tahammülümüz yoktur.

Geçmişteki acılar hepimizin hanesine yazıldı. Bize kalan en kıymetli emanet, birbirimize duyduğumuz güven, kardeşlik, kaderdaşlık duygusu ve taşıdığımız ortak sorumluluktur. Birlik aynılaşmak değildir; farklılıklarımızı koruyarak aynı hedefe omuz vermektir. Farklı hikâyelerimiz olabilir, ancak ortak hikayelerimiz çok daha fazladır. Meleye Ciziri şöyle der: “Kötü, çirkin ve arsız olanlar süs ile faydalı hale gelir mi? Ayağı prangalı olanlar hissedemez sevgiyi yürekten.” Prangalarını kıran, dünya gücü olma yolunda ilerleyen Türkiye’mize duyduğumuz sevdayı; yüreği, dili, zihni prangalı olanlar ve o prangadan sızan kiri ve çirkinliği yaymaya çalışanlar bizi anlayamaz. Geçmişimiz, geleceğimiz, hedeflerimiz ve kaderimiz aynıdır; bütün hikayelerin üzerinde ve ötesindedir.

"TEK BİLEK TEK YÜREĞİZ"

Çocuklarımız için kurmak istediğimiz Türkiye’nin ana omurgası; birlik, kardeşlik, hukuk, demokrasi, huzur, güven ve dayanışmadır. Birlikte olursak çok daha mutlu ve güçlü oluruz. Türk ile Kürt’ün ortak geleceği, ortak geçmişinin anılarıyla, ahlaki ve manevi rabıtasıyla oluşacaktır. Sen-ben-o değil, “biz” paydasında buluşursak aşılmaz oluruz. Hakkari’den İzmir’e, Mersin’den Sinop’a, Erzurum’dan Muğla’ya Türkiye’yi yeryüzü cenneti haline getiririz. 7 renk Tek Ahenk olursak yeni nizamı daha güçlü inşa ederiz. Bu duruş; şiddetten arınmış, meşru siyaset, hukuka sadakat, ortak fayda ve şeffaf süreç ile kalıcı olacaktır. Türkiye artık terörün gölgesinde değil, millet ve devlet iradesinin güneşinde yol yürümektedir. Vatan ve bayrak sevgisinde buluşan, bu vatandan soy alıp soy verme bilincine sadık kalan, vatana aidiyetten sapmayan yüreklerimiz aynıdır. Meselemiz siyasî değil, millîdir. Soru nettir: Terör bitsin mi, bitmesin mi? Milli birlik ve kardeşlik Cumhuriyet’in yeni yüzyılına mühür vursun mu, vurmasın mı? Aziz milletim, sevgili vatandaşlarımız, bu yüce kürsüden haykırıyorum: Bu milletin evlatları olarak birbirimizin kahrını yutmazsak, başkalarının zehirini yutmak zorunda kalırız! Biz bu zehiri yutmayacağız! Güzel vatanımızın güzel insanlarıyla işi kolay kılacağız. Terörsüz Türkiye’yi, terörsüz bölgeyi inşa edeceğiz. Tüm engellemelere ve karşı duruşlara rağmen bu hedefi gerçekleştirmeye kararlıyız, yeminliyiz. Türkiye’yi büyüteceğiz, iç cephemizi kuvvetlendireceğiz, kardeşliğimizi pekiştireceğiz, hukukumuzu, demokrasimizi daha da geliştireceğiz. “Adımız bir, anımız bir, acımız bir. Biz büyük bir aileyiz. Kuzeyden güneye, doğudan batıya; tek bilek tek yüreğiz. Biz Türkiye'yiz...” diyoruz. Milli birlik ve beraberliğimizi sağlam tuttukça, iç huzur ve kardeşlik ortamını elbirliğiyle savundukça hiçbir güç Türkiye’ye diz çöktüremeyecektir.

"DÜNYADAKİ YANGINLARA SIRTIMIZI DÖNEMEYİZ"

Türkiye doğu ile batının, kuzey ile güneyin, mazlum ile zalimin, hak ile batılın kavşak noktasındadır. Bugün Türk Dış Politikası; "Ankara merkezli", şahsiyetli, milli ve tam bağımsız bir karakter kazanmıştır. Bir hayati konumuz denizlerdeki vatanımız, Mavi Vatan’dır. Unutulmasın ki, Ege’de oldu-bittiye, Akdeniz’de gasp siyasetine asla geçit vermeyeceğiz. Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne hapsetmeye çalıştılar; Sevr’in denizlerdeki versiyonu olan haritaları önümüze koydular; ancak karşılarında Türk donanmasının sarsılmaz pruvasını buldular. Ve Kıbrıs... Kıbrıs bizim için diplomatik bir sorun değil, milli bir davadır. Unutulmasın ki, Kıbrıs Türkü yalnız değildir; Türkiye varsa umut da vardır, güç de vardır. Kıbrıs’ta çözümün adı bellidir: Egemen eşitliğe dayalı, iki bağımsız devlet. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması, Türk dünyasının ve İslam aleminin boynunun borcudur. Gözümüzü biraz daha doğuya çevirdiğimizde, yüreğimizi ferahlatan bir tabloyla karşı karşıyayız: Türk Devletleri Teşkilatı. Türk Devletleri Teşkilatı gün geçtikçe kurumsal yapısını güçlendirmekte, organizasyon kabiliyetini arttırmaktadır. Dün hayalini kurduğumuz birliktelik, bugün ete kemiğe bürünmüştür. Dünyadaki yangınlara sırtımızı dönemeyiz. Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna savaşı sürerken, Türkiye "barışın teminatı" olmuştur. Güneyimizde ise İsrail’in uyguladığı devlet terörü, dünyada kara bir lekedir. Batı dünyası, bu soykırımı izlerken üç maymunu oynamaya devam etmektedir.

Türk dış politikasında yeni ve güçlü bir paradigmaya ihtiyaç vardır. Bu hali 3 sütun üzerine inşa etmeliyiz: Bunlar, Kudüs paktı, TRÇ ve ABD ve Batı’yla dengeli ilişkiler. Birinci sütunumuz Kudüs paktıdır. Kudüs eksenli bölgesel barış ve güvenlik mimarisi, sadece Filistin-İsrail hattında kalıcı ateşkesi değil; bölgenin bir huzur kuşağına dönüşmesini hedeflemektedir. İkinci sütunumuz TRÇ yani Türkiye-Rusya-Çin ittifakı ve işbirliğidir. TRÇ bir askeri blok olmayıp; enerji, lojistik, sanayi-teknoloji eksenlerinde somut çıktılar üretmeyi hedefleyen katmanlı bir ortaklıktır. TRÇ bir eksen kayması değil, eksen tahkimidir. Üçüncü sütunumuz ABD ve Batı’yla dengeli ilişkiler. Çift başlı Selçuklu kartalından ilham alan bir kavrayışla hem Doğu'ya hem Batı'ya elimizi uzatır, her iki yöne başımızı ve bakışımızı çeviriyoruz.

Tarihin ve mantığın emri üzerine dış politikada Türkiye jeopolitiği ve stratejik bir akılla hareket etmek zorundayız. Ne Doğu’dan vazgeçeriz ne Batı’dan koparız. Vazgeçmeyeceğimiz tek gerçek; Türkiye’nin ahdi hakları, güvenliği, refahıdır. Biz, Balkanlar’da Evlad-ı Fatihan’ın biladeriyiz. Biz, Afrika’da sömürgeci değil, kardeş eliyiz. Biz, Türkistan coğrafyasında yeniden doğan güneşiz. Türkiye artık masada kendisine dayatılanı imzalayan değil, sahadaki gücüyle masayı kuran ülkedir.

"GÜÇLÜ DEVLET, ÜRETEN DEVLETTİR"

Türkiye’nin en önemli başlıklarından birisi de eğitim, bilhassa Mesleki ve Teknik Eğitim’dir. Bizim inancımızda ve kültürümüzde; demiri döven, çeliğe su veren, motora can veren usta, en az o motoru tasarlayan mühendis kadar kıymetlidir, baş tacıdır. Eğer, tulum giymekten, tornavida tutmaktan, kod yazmaktan imtina eden bir nesil yetiştirirsek, tasarladığımız teknolojiyi üretecek el bulamayız. Mesleki eğitim, sanayi bölgelerinin içine, fabrikaların kalbine taşınmalıdır. Diplomasını alan gencimiz, iş arayan değil, işi hazır olan; kolunda "altın bileziği", yüreği vatan sevgisiyle dolu birer nefer olmalıdır. Meslek liselerimiz pandemi döneminde Türkiye’nin gelecek lokomotifi olabileceğini başarıyla ispatladı. Başka ülkeler maske, dezenfektan, eldiven gibi malzemeleri bulamayıp birbirinden gasp ederken bizim meslek liselerimiz ürettikleri ürünlerin, devletin vatandaşına ücretsiz ulaşmasını sağladı. Meslek liselilerimiz, Türkiye Yüzyılı’nın "Sanayi Akıncıları"dır. Ancak gerçekçi olmalıyız; bugün aileler evlatlarının öncelikle Anadolu lisesi veya Fen lisesine gitmesini istiyor. İşte bu yüzden, meslek liselerimizi birer cazibe merkezi haline getirerek aileleri de özendirecek bir konuma getirmeliyiz. Meslek liselerine yönelik yapılacak alt yapı yatırımları, iş bulma, sosyal güvenlik, staj imkanlarını genişletme, tatmin edici maaş ve sosyal prestij kazandırma revizyonu sayesinde; aileler evlatlarının meslek lisesine gittiğini mahcubiyetle değil gururla söylemelidir. Bu çerçevede eğitim programları meslek standartlarına, sanayinin ve diğer sektörlerin ihtiyaçlarına dayalı olarak yeniden düzenlenmelidir. Güçlü devlet, üreten devlettir. Üreten devletin temeli ise nitelikli mesleki eğitimdir. Türk gençliğinin elindeki hüneri, Türkiye’nin küresel gücüne dönüştürecek her adımın yanındayız.

Türk milleti tarih boyunca, hamlelerini birbirine ekleyerek büyütmeyi, her hamleyi yeni bir sıçramaya çevirmeyi bilmiştir. Kudretimiz; tarihimizden gelen özgüvende, emek ve disiplinimizde, bilgelik ve sebatımızda saklıdır. Yeni yüzyıla vurulacak mühür, akılla, emekle ve ortak iradeyle vurulacaktır. Köklerden gelen ilkelerle yolumuzu biçimlendiriyoruz. Oğuz Ata’nın Kızıl Elmasını, Orhun Yazıtlarının töresini, Siyasetnâme’nin liyakatini, Kutadgu Bilig’in bilgeliğini, Hoca Ahmed Yesevi’nin hikmetini, Hacı Bektaş ve Yunus Emre’nin gönül dilini, Ahmed-i Hani ve Meleye Ciziri ile kadim kardeşliğimizi mayalayan nefesleri, irfan rehberlerimiz olarak görüyoruz. Ahmedi Hani şöyle der: “Aşık ile heves sahibi arasında fark vardır. Heves sahibi çıkarcıdır, aşıklar ise fedakardır.” Bizler bu aziz vatanın ve Türkiye Yüzyılının fedakâr, azimli ve kararlı aşıklarıyız. Bizim ışığımız; Yusuf Has Hacib’in “Akıl bir meşaledir. Kör için göz, ölü vücut için can, dilsiz için sözdür” diyen ferasetidir. Bizim pusulamız; Yunus Emre’nin “Yaratılanı severiz, Yaradan’dan ötürü” diyen engin hoşgörüsü, Hacı Bektaş Veli’nin “İncinsen de incitme” diyen asaletidir. İnanıyoruz ki bu bütçe, Türkiye Yüzyılı hedeflerine giden yolda güçlü bir adım olacaktır. Konuşmama son verirken Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2026 yılı bütçesine olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, bütçenin milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, muhterem heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

{ "vars": { "account": "G-E1EN649QR9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }