Tüm dünya onlara deli diyordu. Ama hiçbiri gerçek manada deli değildi. Yaşadıkları dönemin en iyi savaş eğitimlerini almış, taktik ve strateji belirlemede tüm sıradanlıkları aşmış, Osmanlı tokadının en iyi ustaları… Deliler, ordunun en yaman silahşorlarıydı.
Onlara “deli” diyorlardı…
Ama ne gerçek manada deliydiler, ne de zihinlerini kaybetmiş meczup. Zihinleri yerindeydi. Hatta öyle yerindeydi ki, aklın ve cesaretin sınırlarını zorlayacak kadar serbest ve korkusuzdular.
Tarih Kitaplarındaki Dipnotlar
Tarih kitapları onlardan hep kısa kısa bahseder.
Bir dipnotta, bir kenara iliştirilen bir cümlede:
“Osmanlı’nın uç beyliği döneminde görev yapan cesur savaşçılar… Deliler…”
Ama o kelimenin ardında öyle bir ruh, öyle bir yürek vardır ki; anlamı yalnızca “çılgınlık”la açıklanamaz.
Deliliğin Anlamı
Bu “delilik”, aslında ölümü hor gören bir yaşam felsefesidir.
Sıradan bir askerin cesaretle adım attığı yere, onlar gülerek koşarlardı.
Osmanlı ordusunda “deli” olmak, özel bir unvandı. Her yiğidin taşıyabileceği bir lakap değildi. Seçilmiş olmak gerekirdi. Yalnızca savaş meydanlarında değil, karakterde de farklı olmak şarttı.
Deliler, Osmanlı’nın en ön saf savaşçılarıydı. Savaşın başladığı ilk anda düşmana dehşet salan, cesaretleriyle aklı baştan alan, öncü ve vurucu güçlerdi.
Kıyafetleriyle Savaş Psikolojisi
Kimi zaman üstleri çıplak, omuzlarında pars postu…
Başlarında kurukafa işlemeli serpuşlar…
Bellerinde eğri kılıç, ok ve yay…
Delilerin kıyafetleri bile başlı başına bir savaş psikolojisiydi.
Sıradışı görünümleriyle düşmana korku salar, savaş başlamadan moralleri yerle bir ederlerdi.
Bugünün deyimiyle, “psikolojik harp uzmanlarıydılar.”
Strateji ve Cesaretin Birleşimi
Ama yalnızca cesur değil, aynı zamanda eğitimliydiler. Osmanlı’nın en iyi süvari eğitimlerinden geçmişlerdi. Savaş meydanlarında strateji kurar, pusu hazırlar, yön tayin ederlerdi.
“Deli” kelimesi burada mecazî bir paye kazanıyordu:
Sınır tanımazlık.
Korkusuzluk.
Zaman ve mekân ötesi bir görev bilinci.
Savaşın İlk Hamlesi
Deliler Birliği, savaşın ilk dakikalarında öne atılır, düşmanın dengesini bozar, kalan orduya yolu açardı. Onlar kavganın ateşiydi, ardından ordunun aklı gelirdi.
Kimi zaman düşman çadırlarına tek başına sızıp bilgi getirir, kimi zaman düşmanın moralini çökerten baskınlar yaparlardı.
Bugün belki de onlara neden “deli” dendiğini daha iyi anlıyoruz. Onlar, aklın cesaretle harmanlandığı bir çelik iradeydi.
Osmanlı Tokadının Efsanesi
O yüzden, bu topraklarda “Osmanlı tokadı” bir efsane olduysa, bunda Deliler Ocağı’nın payı azımsanamaz. Çünkü o tokat yalnızca fiziksel bir güç değil, bir karakterin tezahürüydü.
Korkmazdılar.
Yılmazdılar.
Geride kalmazdılar.
Delilerden Alınacak Ders
Bugün Deliler’i anlamak, yalnızca geçmişi yâd etmek değildir.
Onlar bize şu dersi verir:
Akıl, cesaretle birleştiğinde “delilik”, sınır tanımaz bir dehaya dönüşebilir.
Ve belki de Deliler, çağlarının çok ilerisinde oldukları için, akıllıların dünyasında “deli” sanıldılar.