Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ve KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın heyetleriyle birlikte yer aldığı toplantıda önemli kararlar alınırken; Kazakistan ve Türkmenistan yalnızca başbakan ve başbakan yardımcısı düzeyinde temsil edildi.
Batı Azerbaycan Topluluğu Ankara Temsilcisi ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyit Aydın'ın değerlendirmesi şöyle:
İktisadi İşbirliği Teşkilatı, Azerbaycan’ın ev sahipliğinde Hankendi’nde toplandı. Zirveye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ev sahibi Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in yanı sıra; İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, heyetleriyle beraber katıldı. Toplantılarda mühim kararlar alındı, müessir anlaşmalar yapıldı, samimi temenniler dile getirildi.
Kazakistan ve Türkmenistan cumhurbaşkanları ise zirveye iştirak etmedi. Belki mühim mazeretleri vardır. Kazakistan başbakan, Türkmenistan başbakan yardımcısı seviyesinde temsil edildi. Eğer mühim bir mazeret yoksa, iki cumhurbaşkanının neden bu mühim zirveye gelmediğinin bize göre iki temel sebebi var:
Birincisi, sadece bir ihtimal ki bu da Rusya ile Azerbaycan arasında son zamanlarda meydana gelen gerginlik ve ona bağlı hadiseler.
Ocak 2022’de Kazakistan’da meydana gelen protesto ve gösterileri bastırma bahanesiyle, eski Sovyet cumhuriyetleri arasında Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın iştirakiyle kurulan Kollektif Güvenlik Anlaşması Teşkilatı kurucu antlaşmasının 4. maddesine dayanarak Kazakistan’a 2500 Rus askeri girip yerleşti. Aslında bu teşkilat, kolektif güvenliği tarif eden ve üye ülkelerden birine yönelik tehdide ittifak cevabını meşru sayan bir casus foederis’tir. Rusya hegemonyasını pekiştirme vasıtasıdır. Rusya bu yolla Türkistan’da nüfuzunu artırmaktadır. Rusya’nın protestoları, ayaklanmayı bizzat organize edip bastırma bahanesiyle askerini yerleştirdiği, nüfuzunu artırdığı Kazakistan’ın çekingenliğinin bir sebebi Rusya olabilir.
Türkmenistan’ın milli marşında “bîtarafız = tarafsızız” ifadesi vardır. Rusya-Azerbaycan gerginliğinin olduğu bir dönemde, devlet siyaseti olarak benimsedikleri tarafsızlık prensibini de dikkate alarak Rusya faktörü, zirveye katılmamanın bir sebebi olabilir. Türkmenistan’a “Biz sizin tarafınızdayız. Siz de bizimsiniz.” diyoruz. Bunu her daim çok iyi anlatmamız lazım. Kaldı ki Türkiye Türklerinin tahmini olarak 45 milyon kadarı Türkmendir.
Zirveye Kazakistan ve Türkmenistan’ın iştirak etmemesinin ikinci ve mühim sebebi FETÖ faktörüdür. FETÖ’nün 1991’den bu yana Türk coğrafyasında yetiştirdiği kadrolar, devlet kademelerinde çok mühim makam ve yer işgal etmeye başlamıştır. Devlet siyasetinde tesirli olmaktadır. Kazakistan bu hususta en büyük tehlikeye maruz ülkelerin başında gelmektedir. Özbekistan haricinde her Türk cumhuriyetinde FETÖ ciddi bir tehlike seviyesindedir. Kazakistan’da yakın zamanda Türkiye ve Türkiye Türklerinin faaliyetlerinde ciddi sınırlamalar görebiliriz. Bu hususta bütün Türk cumhuriyetlerine tehlikenin büyüklüğü anlatılmalıdır.
Türkiye’de de FETÖ bugün için mühim mesafe kat etmiştir. Devlet kademelerine sızma yolu ile yeniden girmiş, büyümeye ve üst kademelere tırmanmaya devam etmektedir. Bu sızma hareketlerini birkaç yoldan yapmaktadır. En mühim kadrolaşmayı, bugün devlet kademelerinde ve kuruluşlarında sızarak ve orayı kullanarak yapmaktadır.
FETÖ’nün sermayesi de yeniden canlanmıştır. Samimi itiraf veya müessir pişmanlık (etkin pişmanlık) gibi hileli yollarla kendilerini kurtarma ve şer teşkilatlarını korumaktan başka bir işe yaramayan metotları, aldatmaca olarak kullanmaktadırlar. Ebu Sıddık Gülen, Orhan İnandı, Faruk Akkan gibi daha birçoğu bu yolu sadece kendilerini kurtarmak ve sınırlı bilgiler vererek teşkilatlarını, mühim yoldaşlarını korumak için kullanmışlardır.
Şunu unutmayalım: FETÖ basit bir terör teşkilatı değildir. Türkiye’den başlayarak bütün İslam âlemini yok etme planının teşkilatıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Teşkilatı, kendi bünyelerindeki sızma ve kadrolaşmalara karşı zaman zaman kısmi operasyonlar düzenlemektedir. Fakat diğer kuruluşların böyle bir tedbiri yoktur. Her kademede FETÖ yerini alabilmektedir. Halbuki sadece bizim değil, Türk ve İslam coğrafyasının da FETÖ’nün bertaraf edilmesinde Türkiye’nin rehberliğine ihtiyacı vardır.
Hasan Sabbah hareketi 300 yılda ancak bertaraf edilebilmiştir. Eğer dikkate alınmazsa bu manada büyük problemler yaşayabiliriz. Türk devleti güçlüdür. Sonunda üstesinden gelir; ama Türk milletinin yeniden 252 şehide, 2.734 gazi vermeye tahammülü yoktur.
Türk cumhuriyetlerindeki iç ve dış tehlikelerle alakalı iş birliği ve çalışmalara zaten önem veriliyor. Güvenlik ve istihbarat iş birliği anlaşmaları ve bu hususlarda beraber yürütülen faaliyetler mevcuttur. İlave olarak yeni planlamalar üzerinde çalışılabilir.
Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde, “Güvenlik ve İç-Dış Tehlike ve Tehditlere Karşı Askeri İş Birliği Birimi” kurulabilir. Azerbaycan başta olmak üzere, Türk Barış Kuvveti (Sulh Quvve), ihtiyaç olan ülke ve beldelerde vazife yapabilir.