Türkiye'de ve dünyada kuraklık krize dönüşüyor...
Ülkeler temiz su kaynaklarını koruyamıyor...
Ülkemizin her bölgesinde barajlar ve göller küçülüyor.
Aslında büyük tehlikeyi, yani “suyun sessiz çığlığı” giderek derinleşiyor; göller kuruyor, barajlar boşalıyor. Bir zamanlar Türkiye’nin birçok köyü, kasabası ve şehri bol yağmurla beslenen topraklara sahipti. Göller, dereler, barajlar… Her biri yaşam kaynağıydı. Ama son iki yıldır doğa kendini farklı bir şekilde gösterdi.
Beklenen yağışlar düşmüyor; bazı bölgelerde aniden başlayan şiddetli yağışlar ise sel felaketlerine yol açarak hayatları altüst ediyor…
Su, dünyada bir döngü içinde hareket eder; aslında tükenebilen bir kaynak değildir. Ancak suyun kirlenmesi, yanlış kullanımı ve aşırı tüketimi temiz su kaynaklarını tehdit eder hâle getirdi.
Oysa su, sadece insanlara değil; tüm canlılara hayat verir. Tüm ekosistem suya bağlıdır ve suyun tükenmesi demek, yaşamın yok olması demektir.
Su kaynaklarımız hızla tükeniyor; barajlar eskisi gibi dolmuyor. İklim değişikliği, plansız kentleşme, aşırı su tüketimi ve hızla artan nüfus… Tehlike çanları çalıyor.
Yağışların azaldığı, suyun verimsiz kullanıldığı ve doğa yasalarının ihmal edildiği bu dönemde, barajlardaki su seviyeleri hızla düşüyor. Bu durum, kuraklık ve su kıtlığını beraberinde getiriyor.
Su, artık sadece tarım, sanayi ve içme amaçlı kullanılmıyor; aynı zamanda bir yaşam mücadelesi hâline geliyor. İşte bu noktada bireysel önlemler büyük farklar yaratabilir.
Su kaynağını korumak için herkesin üzerine düşeni yapması gerek. Bu sadece devletin ya da kurumların değil, her birimizin sorumluluğu… Her damla suyu bilinçli kullanmak, su tasarrufu sağlamak, doğru sulama yöntemlerini tercih etmek ve suyu verimli kullanma konusunda farkındalık oluşturmak çok önemli.
Kişisel olarak aldığımız küçük önlemler, uzun vadede büyük bir fark yaratabilir. Unutmayalım ki su, hayatın kaynağıdır ve onu korumak hepimizin sorumluluğudur.
Ve küresel ısınma, iklim değişikliği ve bilinçsiz su kullanımı… Doğanın dengesini bozuyor. Yağışlardaki azalma, barajlardaki su seviyelerinin düşüşü, yer altı su kaynaklarının tükenmesi geleceği karartıyor…
Eğer toplum olarak bu konuda bilinçlenmezsek, kuraklık ve su kıtlığı kaçınılmaz olacak. Bu yalnızca şehirlere, köylere değil; hayvanlara, bitkilere, doğaya da zarar verecek.
Göller kuruyor, su yok oluyor… Büyük değişimler yaşandı. Uydu görüntülerinden bile fark edilen bu değişim artık gözle görülebilir bir hâle geldi. İklim değişikliğinin etkisiyle göllerin su seviyelerinde büyük dalgalanmalar yaşanıyor…
Yağış miktarındaki azalma, sıcaklık artışı ve buharlaşma; göllerin seviyelerinde sürekli iniş çıkışlara neden oluyor. Küçük debili göllerin bazıları tamamen kurudu. Diğerlerinde ise su seviyeleri geri döndürülemez şekilde yarıya indi. Bu göller, bir zamanlar binlerce canlıya yaşam alanı sağlarken şimdi kuraklıkla mücadele ediyor…
PEKİ, HAYATIN KAYNAĞINI KORUMA GÖREVİ İÇİN NELER YAPILMALI?
Eğer suyu koruma bilincini toplum olarak geliştirmezsek, su kaynakları tükenmeye devam edecek. Bu, sadece tarıma değil; yaşamın her alanına zarar verecek. Ancak her bireyin katkısıyla bu sorunun önüne geçmek mümkün.
Her damla su, bir yaşam damlasıdır. Bu bilinci yerleştirmek, tarımsal sulamadan sanayide suyun yeniden kullanımına kadar her alanda acil tedbirler almak gerekiyor. Çünkü su tükenirse, hayat da tükenir.
Bir zamanlar Türkiye’nin her köyü, kasabası, şehri suyla bereketlenmişti. Şimdi ise su, bir hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor. Eğer hep birlikte bu kaynağı korumazsak, geçmişin güzel günlerinden geriye hiçbir şey kalmayacak.
UNUTMAYALIM SU YAŞAMIN KAYNAĞI
ONU KORUMAKSA HEPİMİZİN GÖREVİ