Akdeniz’in bereketli topraklarında, Torosların eteklerine yaslanmış o sıcacık şehirde, Osmaniye’deydim.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin memleketi, Türkiye’nin fıstık başkenti…
Lezzetin, emeğin, coşkunun iç içe geçtiği bir festival yaşanıyordu: Osmaniye Yer Fıstığı Festivali.
Sabahın erken saatlerinde, güneş toprağa altın tozu gibi serpilirken fıstık tarlalarına gidildi.
Kadınlar başlarında renkli yazmalarla fıstık söktü. Ellerinde toprak, yüzlerinde umut “Toprak ne verirse rızkımız odur” diyerek.
Bu cümle, festivalin ruhunu özetliyordu aslında.
Kortej başladı festival coşkusu… Renk renk kıyafetler, davullar, zurnalar…
Caddeler boyunca yayılan o coşku, Osmaniye’nin yüreğindeki üretkenliği, direnci, yeniden doğuş isteğini anlatıyordu.
Kurdele kesildi, stantlar gezildi.
Her bir stant, bir hikaye gibiydi: Kavrulmuş fıstığın kokusu bir yana, ezmesi, tatlısıyla adeta “Biz buradayız” diyordu.
Gastronomi dünyasının yıldız şefleri de Osmaniye’deydi.
O ünlü isimler, yerli üreticilerle aynı masada, aynı heyecanı paylaşıyordu.
Bir yanda televizyon ekranlarından tanıdığımız bir şef, diğer yanda emeğiyle geçinen bir köylü kadın…
Aynı tencerede pişen yemek, aynı sofrada birleşen yürekler.
O an fark ettim: bu festival sadece bir tanıtım değil, bir dayanışma hikayesiydi.
Günün ilerleyen saatlerinde konserler, yarışmalar, animasyonlar başladı.
Çocuklar rengarenk balonlarla koştururken, büyükler o eski Osmaniye türkülerini hep bir ağızdan söylüyordu. Şehrin üzerine bir neşe bulutu çökmüştü. Bir karnaval coşkusu sarmıştı her yanı.
Ama o coşkunun içinde bir hüzün de vardı derin, sessiz, kalbe dokunan bir hüzün.
6 Şubat depremlerinin ardından yüreklerde kalan izleri taşıyordu şehir.
Unutulmaz, silinmez, ama yeniden başlanabilir izler…
O günleri hatırladım; o yıkımı, o çaresizliği, o dayanışmayı…
Evet, o izleri silmek kolay değil.
Ama bir yerden başlamak gerekiyordu.
Ve Osmaniye başlamıştı.
MHP’li Osmaniye Belediye Başkanı İbrahim Çenet’in sahadaki varlığı dikkat çekiciydi. Halkın arasında, 7’den 70’e herkesin sevdiği bir isimdi. Bir çocuk elini uzattığında eğilip göz hizasında konuşuyor, yaşlı bir teyze teşekkür ettiğinde gözleri doluyordu. “Bu şehir yeniden ayağa kalkacak,” diyordu bir vatandaş. “Başkan çalışıyor, halk inanıyor.”
Gerçekten de öyleydi.
Depremin yaralarını sarmak, şehre yeni bir vizyon kazandırmak kolay iş değil.
Ama Başkan Çenet, üretkenliğin ve çalışkanlığın birleştiği bir anlayışla kolları sıvamış.
Alt yapıdan sosyal belediyeciliğe, gençlerden kadınlara kadar uzanan projelerle şehre yeni bir soluk katmış.
Her gün sahada, her gün halkın içinde.
O yüzden bu festival, sadece bir kutlama değil; yeniden doğuşun sembolü gibiydi.
Ben yıllar önce geldiğim Osmaniye’yi hatırladım o gün…Dar sokaklarını, eski binalarını, o kendine has sakinliğini. Şimdi ise değişen bir şehir vardı karşımda. Biraz hüzün, biraz gurur, biraz da umutla baktım etrafa. Dedim ki içimden: “Bazen bir şehir sadece toprakla değil, yürekle yeşerir.”
Osmaniye, o yürekle yeniden yeşeriyor.
Ve her fıstık tanesinde, her tebessümde, her emek dokusunda bu yeniden doğuşun izleri var.