Özellikle kırsal bölgelerde, arefe günü ikindi namazının ardından mezarlıklar sessizce dolmaya başlar. Vatandaşlar ellerinde çiçekler, dualar ya da sadece bir “hatırlayışla” sevdiklerinin mezarını ziyaret eder. Bu ziyaret yalnızca dini bir vecibe değil; aynı zamanda manevi bir hazırlık ve vicdani bir sorumluluk olarak görülür.
Çünkü bu topraklarda ölümün hüznünün, bayram sevincine gölge düşürmesi istenmez.
Bu nedenle dualar, gözyaşları, sessiz vedalar arefe gününe bırakılır. Bayram sabahı ise umutla, tebessümle, yaşama dönerek karşılanır. Bayramın hüznü değil, hayata kavuşmanın sevinci öne çıkar.
“Bayram Sevinci Gölge Kalmasın Diye”
Arefe gününde gerçekleştirilen bu ziyaretler, hem geçmişe bir vefa hem de bayrama ruhen hazırlanma anlamı taşır.
Bu nedenle kabir ziyaretleri genellikle bayram sabahına bırakılmaz. Ölümün ağırlığı, bayram sabahına taşınmaz. Bu hassas denge, Anadolu kültürünün sessiz ama derin bir bilgelik mirasıdır.
Kuşaktan Kuşağa Aktarılan Manevi Denge
Anadolu’nun dört bir yanında sürdürülen bu gelenekte, mezarlıklar temizlenir, dualar okunur, geçmiş hatırlanır. Ancak ertesi sabah bayram namazı sonrası yaşama dönülür. Bu uygulama, toplumsal hafızada yaşayanla öleni ayıran saygılı bir çizgi oluşturur.
Bayramın özüne sadık kalınır: Sevgiyle, tebessümle ve umutla…