Savaşlar, 1618 yılında Bohemya’da başlayan Protestan isyanı ile kıvılcımlandı; ancak kısa sürede Almanya toprakları başta olmak üzere Avrupa’nın büyük bir bölümünü içine alan çok cepheli, çok aktörlü bir güç mücadelesine dönüştü.

Dini Bir Kıvılcımdan Kıta Savaşına

Savaşın temel çıkış noktası, Katolik Habsburglar ile Protestan prenslikler arasında yaşanan mezhep gerilimiydi. Ancak bu gerilim, kısa sürede dış müdahalelerle büyüdü. İsveç, Fransa, İspanya, Danimarka gibi güçlerin savaşa müdahil olması, çatışmanın sınırlarını genişletti.

İlginçtir ki, başlarda Katolik-Protestan çekişmesi olarak görülen bu savaşta Katolik Fransa, Katolik Habsburglara karşı Protestanlara destek verdi. Bu durum, Avrupa’da din eksenli bloklaşmaların yerini çıkar eksenli diplomatik ittifaklara bıraktığının en net göstergelerinden biri oldu.

Yıkım, Açlık ve Ölüm

Otuz yıl boyunca süren çatışmalar, özellikle Almanya topraklarında büyük yıkımlara neden oldu. Köyler yakıldı, tarlalar talan edildi, milyonlarca sivil ya savaşta ya da sonrasında gelen açlık ve hastalıklarla hayatını kaybetti. Bazı bölgelerde nüfusun %40’a yakını yok oldu. Savaş, sadece cephede değil, halkın gündelik yaşamında da derin yaralar açtı.

Trakya temmuzda 209 milyon dolarlık ihracata imza attı
Trakya temmuzda 209 milyon dolarlık ihracata imza attı
İçeriği Görüntüle

Westphalia Antlaşması: Diplomasi Çağı Başlıyor

1648 yılında imzalanan Westphalia Antlaşmaları, sadece Otuz Yıl Savaşları’nı sona erdirmekle kalmadı, aynı zamanda modern devlet sisteminin ve diplomatik düzenin temelini attı.

Bu antlaşmalarla:

  • Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’ndaki prensliklere daha fazla özerklik tanındı.

  • Fransa ve İsveç, Avrupa siyasetinde güç kazandı.

  • İsviçre ve Hollanda’nın bağımsızlığı tanındı.

  • Devletlerin iç işlerine dış müdahale yasağı ilk kez uluslararası belgelerde yer aldı.

Westphalia Barışı, aynı zamanda modern ulus devlet anlayışının filizlendiği süreç olarak kabul edildi.

Otuz Yıl Savaşları'nın Günümüze Etkisi

Otuz Yıl Savaşları, Avrupa'da dini hoşgörünün gelişmesine zemin hazırlarken, mutlakiyetçi yönetimlerin ve milliyetçi akımların da güç kazanmasına neden oldu.
Ayrıca uluslararası ilişkilerde “egemenlik”, “sınır”, “diplomatik denge” gibi kavramlar ilk kez kurumsal anlamda bu dönemde şekillendi.

Muhabir: Güven Erdoğan