Anavatanı Orta Asya olan ve Türklerin göç yollarında beraber getirdiği bilinen iğde ağacı (Elaeagnus angustifolia), Türkiye’nin özellikle İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaygın olarak yetişiyor. Sıcak ve kurak iklim koşullarına kolayca uyum sağlayan bu ağaç, toprak tutucu özelliği ile erozyonla mücadelede büyük rol oynuyor.
Nisan ve Mayıs aylarında açan sarımsı beyaz çiçekleri, etrafa hoş ve tanıdık bir koku yayar. Arılar için de önemli bir nektar kaynağı olan iğde çiçekleri, arıcılık açısından da kıymetlidir.
İğde ağacının meyvesi tatlı-ekşi tadıyla hem taze hem de kurutularak tüketilir. İçeriğinde bolca C vitamini, antioksidan, lif ve flavonoid barındırır. Mide sorunları, ishal ve soğuk algınlığı gibi rahatsızlıklarda doğal destek olarak kullanılır.
Halk arasında “doğal antibiyotik” olarak bilinen iğde, aynı zamanda kadınların adet döneminde yaşadığı ağrılara da iyi geldiği yönünde bilgilerle uzun yıllardır kullanılıyor.
Odunu yumuşak olan iğde ağacı, genellikle yakacak odun olarak değerlendirilir. Sert çekirdeği ise geleneksel takı ve süs eşyalarında kullanılır.
Kırsal bölgelerde evlerin yakınında sıkça rastlanan iğde ağaçları, hem gölge veren yapısıyla dinlenme alanı oluşturur hem de çocukların dallarından sarkarak oynadığı doğal bir oyun alanı olur. Pek çok halk türküsünde ve efsanede adı geçen iğde, Anadolu’nun kültürel belleğinde de derin izler taşır.
Son yıllarda yerini modern meyve ağaçlarına bırakan iğde, biyolojik çeşitliliğin devamı için korunması gereken yerli türlerden biri olarak kabul ediliyor. Zira bu mütevazı ağaç, hem doğaya hem de insan sağlığına çok şey sunuyor.
İğde ağacı, gösterişsiz ama güçlü yapısıyla doğanın sessiz kahramanlarından biri. Hem doğaya hem insana katkı sunan bu değerli ağacı korumak, geleceğe yapılacak en güzel yatırımlardan biri olabilir.