İSTANBUL (AA) - Mescid-i Aksa İmam Hatibi Şeyh İkrime Sabri'nin Savunma Heyeti Başkanı Halid Zabarka, Aksa imamının fanatik gruplar tarafından takip edildiğini ve hedefe konduğunu söyledi.

Avukat Zabarka, AA muhabirine, ilerleyen yaşına rağmen İkrime Sabri'ye uygulanan baskıları ve işgal altındaki Doğu Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa çevresinde yaşanan sorunları değerlendirdi.

Zabarka, İsrail'in Şeyh İkrime Sabri'ye uyguladığı baskılara evine yönelik yıkım kararı verilmesi, Mescid-i Aksa'ya giriş yasağı gibi kararları örnek göstererek bu durumun, İslam ve Arap dünyasının Mescid-i Aksa'yı ve Kudüs'ü savunma konusundaki yetersizliğiyle bağlantılı olduğuna dikkati çekti.

Mescid-i Aksa'nın İsrailli aşırı sağcı bakanların olduğu kabinenin yönetiminde ağır ihlallerle karşı karşıya kaldığını hatta mevcut statüsünün değiştirilme tehlikesinin bulunduğuna işaret eden Zabarka, İsrail'in Mescid-i Aksa'ya Müslümanların girişinin zorlaştırırken Yahudileri kalabalık gruplar halinde gelmeye teşvik ettiğini söyledi.

İspanya Başbakanı Sanchez, önceliğin Rusya-Ukrayna Savaşı'nın sona erdirilmesi olduğunu bildirdi
İspanya Başbakanı Sanchez, önceliğin Rusya-Ukrayna Savaşı'nın sona erdirilmesi olduğunu bildirdi
İçeriği Görüntüle

Zabarka, Mescid-i Aksa'da imam-hatiplerin hedef alındığı, Aksa muhafızları ve aktivistlerin uzaklaştırıldığını buna paralel olarak iki hafta önce aşırı sağcı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir öncülüğünde Yahudilerin ibadet malzemesi ve kıyafetleri sokarak ayin gerçekleştirdiğini anımsatarak şunları söyledi:

"Arap ve İslam dünyasının resmi sessizliği, İsrail’in Mescid-i Aksa’daki statükoyu değiştirme cesaretinin başlıca sebeplerinden biri. Bugün 87 yaşında olan Şeyh İkrime Sabri, bu süreçte en çok baskı gören isimlerden. Şeyh İkrime Sabri, Kudüs’teki Yüksek İslami Heyet’in başkanı. Mescid-i Aksa’nın hatibi ve Ürdün Haşimi Krallığı adına Mescid-i Aksa’dan sorumlu en üst makam olan Vakıflar Konseyi’nin üyesi. Şeyh İkrime Sabri bugün İsrail makamları ve aşırı Yahudi gruplar tarafından yargılanmakta, takip edilmekte ve baskı altına alınmaktadır. Çünkü onlar, Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın sembolünü yok etmek istiyorlar. Şeyh İkrime Sabri yalnızca kendisini değil, Kudüs’ü ve Aksa’yı temsil etmektedir. Bu, Kudüs’te son dönemde gördüğümüz politikalardan biridir: Önde gelen şahsiyetler hedef alınmakta, haklarında soruşturmalar açılmakta, iddianameler hazırlanmakta, hapse atılmakta, evleri yıkılmakta, geçim kaynakları engellenmektedir."

Bugün, Mescid-i Aksa'yı savunmak için sesini yükselten herkesin üzerine gidilen bir sistemle karşı karşıya kaldığımızı ve Şeyh İkrime Sabri'nin mahkemeye çıkarılmasının bu cüretin bir parçası olduğunu belirten Zabarka, aşırı Yahudi grupların bu şahsiyetlere saldırmaları için serbest bırakıldığını ve İkrime Sabri'nin evinin koordinatlarının sosyal medya platformlarında yayınlandığını anlattı.

Zabarka, Arap ve İslam dünyasının bu bütünlüklü saldırılara karşı koymakta yetersiz kaldığını vurgulayarak "Peki, bu saldırılara karşı koyacak Arap sistemi nerede? İslam dünyası nerede? İslam’ın sembollerine, Mescid-i Aksa’nın kimliğini koruyan bu şahsiyetlere yönelik saldırıları durduracak bir sistem nerede? Arap ve İslam dünyasında ne insan hakları kuruluşları ne sivil toplum kuruluşları ne hükümetler ne de diplomatik çevreler tarafından herhangi bir karşı adım atılmaması yüzünden bunlar mümkün olabilmektedir." diye konuştu.

- "İslam dünyasının tepkisizliği İsrail'i cesaretlendiriyor"

İsrail'in Batı Şeria'daki işgalinin yasa dışı olduğu ve uluslararası hukuka göre bu işgalin devam etmesinin başlı başına savaş suçu olduğunu kaydeden Zabarka, 1967'deki işgalden bu yana sürekli olarak uluslararası hukukun işgal edildiğini ortaya koydu.

Zabarka, İsrail'in işgali sona erdirmek yerine gasp ettiği (yerleşim) arazileri genişleterek taraf olduğu uluslararası anlaşmalara uymayarak siciline yeni suçlar eklediğini ifade ederek şöyle konuştu:

"Uluslararası hukuk İsrail’i işgali sona erdirmeye zorlamalıydı. Bunun yerine, tüm dünyanın gözleri önünde, yerleşimlerin genişletildiğini, yeni topraklara el konduğunu, Filistinli yerli halkın topraklarından, tarlalarından, zeytinliklerinden zorla çıkarıldığını, sularına ve yollarına el konulduğunu, kaynaklarının neredeyse tamamının kontrol altına alındığını görüyoruz. Bu tahliyeler, İsrail yasaları veya ordu gücüyle değil, doğrudan yerleşimcilerin zorbalığıyla ve İsrail ordusunun himayesi altında yapılıyor. Uluslararası hukuka göre, İsrail “işgalci güç” olarak tanımlanır. Öncelikle işgali sonlandırmakla yükümlüdür. Bu, çok önemli bir noktadır. İkinci olarak, yerli halkın demografik yapısını değiştirecek her türlü uygulamadan kaçınmalıdır. Üçüncü olarak, halka hizmet sağlamalı, yerli halkı korumalı, can güvenliklerini, mallarını ve kaynaklarını muhafaza etmelidir. Ayrıca, kaynaklara el koymaktan kaçınmalıdır."

Kaynak: AA