TBMM Genel Kurulu’nda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2024 Yılı Kesin Hesap Kanun Teklifi görüşmeleri kapsamında söz alan MHP Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesinin Türkiye’nin aileyi koruma kararlılığını açık biçimde ortaya koyduğunu vurguladı. Ailenin yalnızca bir toplumsal kurum değil, milli ve manevi kimliğin temel taşı olduğunu ifade eden Ersoy, modernleşme, kentleşme ve küresel dönüşümün aile yapısı üzerinde oluşturduğu risklere karşı devletin güçlü ve kapsayıcı politikalar üretmek zorunda olduğunun altını çizdi.
2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesiyle birlikte hayata geçirilen uygulamaların toplumsal karşılık bulduğunu belirten Ersoy, Aile ve Gençlik Fonu’ndan kadın istihdamını destekleyen kreş yatırımlarına, çocuk ve gençlere yönelik koruyucu politikalardan sosyal yardımların bütüncül yapısına kadar pek çok başlıkta değerlendirmelerde bulundu.
KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SIFIR TOLERANS
Kadına yönelik şiddetle mücadelede sıfır tolerans ilkesinin önemine dikkat çeken Ersoy, çocukların, engellilerin, yaşlıların, şehit aileleri ve gazilerin sosyal devlet anlayışının merkezinde yer alması gerektiğini ifade etti.
Konuşmasında MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Aile; millî ve manevi değerlerimizin taşıyıcısı, toplumsal varlığımızın temelidir” sözlerini hatırlatan Ersoy, aileyi güçlendiren her adımın devleti yaşattığını, milleti geleceğe taşıdığını vurgulayarak, 2026 bütçesinin bu anlayışla desteklendiğini dile getirdi.
Ersoy'un açıklamasının tamamı şu şekilde:
"Bu bütçe, Türkiye’nin aileyi koruma iradesinin, sosyal adaleti güçlendirme kararlılığının ve toplumumuzun yarınlarına yön verecek stratejik tercihlerinin açık bir göstergesidir.
Çünkü bu ülkede aile; yalnızca bir toplumsal kurum değil, millî ve manevi kimliğimizin mayasıdır.
Aile ne kadar güçlü olursa devlet o kadar dirençli, millet o kadar huzurlu olur.
Modernleşme, kentleşme, küresel dönüşümler ve aile yapısındaki hızlı değişim, aile kurumunu, korunması gereken bir değer hâline getirmiştir.
Geniş ailelerden çekirdek ailelere geçiş, göç hareketleri, artan boşanma oranları, dijital çağın getirdiği tehditler…
Tüm bu sosyolojik dalgalanmalar karşısında devletimiz, aileyi ayakta tutacak politikalar üretmek zorundadır.
İşte bu bütçe, tam da bu sorumluluğun karşılığıdır.
Geçtiğimiz yıl atılan önemli adımlar, Türkiye’nin sosyal mimarisinin yeniden şekillenmesine katkı sağlamıştır.
2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesi ve 81 ilde yürütülen on dört bini aşkın faaliyet, aileyi merkeze alan yeni bir toplumsal bilinç inşa edildiğini göstermektedir.
Aile ve Gençlik Fonu’nun tüm Türkiye’de yaygınlaşması ve 62 (altmış iki bini) aşkın çiftin desteklenmesi, sosyal devletin sahadaki görünürlüğünü güçlendirmiştir.
Kreş yatırımlarının tasarruf tedbirlerinden çıkarılması ve çocuk bakımının kurumsal olarak desteklenmesi de özellikle küçük çocuğu olan kadınların istihdamda kalmasını sağlayacak stratejik bir hamledir.
KADIN EMEĞİ TOPLUMSAL KALKINMANIN ANAHTARI
Kadın emeği, yalnızca ekonomik bir değerin değil; toplumsal ilerlemenin de belirleyicisidir.
Ülkemizde kadın nüfusu 42 milyon 901 bin kişiye ulaşmış; toplam nüfusun yaklaşık yarısını oluşturmaktadır.
Bu büyük potansiyelin üretime katılması, aile ekonomisinin güçlenmesi için kritik öneme sahiptir.
Kadın girişimciliğini destekleyen projeler, Kooperatifleşme modelleri, Dijital beceri eğitimleri ve Marka yönetimi destekleri bu açıdan son derece kıymetlidir.
Ancak Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kadınların sigortalılık öncesi doğum borçlanması hakkının tanınmasını da gerekli görüyoruz.
Bu öneri, anneliğin ekonomik hayatta bir dezavantaj değil, bir değer olarak kabul edilmesini sağlayacaktır. Kadına yönelik şiddet ise, ülkemizin en yakıcı toplumsal sorunlarından biridir.
Devletin bu konuda iradesi nettir: Sıfır tolerans.
Ancak şiddetin yalnızca hukuki değil; psikolojik, sosyolojik ve kültürel yönleri de bulunmaktadır.
Üniversitelerin psikoloji, sosyoloji, ilahiyat, felsefe ve psikiyatri bölümleriyle birlikte, Türkiye’nin şiddet haritasının çıkarılması;
Önleyici politikaların bilimsel temelde güçlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca medyada şiddeti, bağımlılığı ve istismarı özendiren içeriklere karşı duyarlılık artırılmalı; ailelerin bilinçli medya kullanımını destekleyen programlar yaygınlaştırılmalıdır.
Sosyal devletin en güçlü araçlarından biri, aileye yönelik bütünleşik hizmet kapasitesidir.
Bu nedenle, Aile Sosyal Destek Programının (ASDEP) Hukuki ve teknik altyapısının güçlendirilmesi, Bilişim sistemlerinin geliştirilmesi ve insan kaynağının artırılması gerekmektedir.Her hanenin sosyal risk profilinin çıkarıldığı, destek süreçlerinin tek merkezden yönetildiği, Aile danışmanlığından çocuk güvenliğine kadar tüm adımların dijital bir sistemle takip edildiği bir sistem şüphesiz ki Türkiye’nin sosyal hizmet kapasitesini arttıracaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, toplumun tamamını kapsayan ulusal bir asgari refah standardının belirlenmesi ve bu seviyenin altında kalan tüm hanelere doğrudan gelir desteği sağlanmasını zorunlu görüyoruz.
Türkiye’ye özgü ortak bir refah eşiğinin tanımlanması; sosyal adaletin en güçlü teminatı olacaktır.
Çocuk politikalarında da hem fırsatlar hem riskler mevcuttur.
Nüfusumuzun yüzde 25,5’ini 0-17 yaş arasındaki çocuklar oluşturmaktadır;
Bu oran Avrupa Birliği ülkelerinin çok üzerindedir.
Bu büyük potansiyelin korunması için bağımlılık, dijital şiddet, istismar, çocuk işçiliği, suça sürüklenme gibi alanlarda etkin önlemler alınmalı; kurum bakımından çok aile temelli modeller güçlendirilmelidir.
Özellikle madde bağımlılığı ve davranışsal bağımlılıklarla mücadele, çocuk güvenliğinin ve toplumsal huzurun korunmasının zorunlu bir parçasıdır.
Bu nedenle, okul temelli erken uyarı sistemlerinin güçlendirilmesi, bağımlılık tedavi merkezlerinin kapasitesinin artırılması ve ailelere yönelik bilinçlendirme programlarının yaygınlaştırılması büyük önem taşımaktadır.
Bağımlılıkla mücadele, devletin kararlılığıyla toplumun dayanışmasını buluşturan çok katmanlı bir seferberlik gerektirir.
Koruyucu aileliğin yaygınlaştırılması, okul sonrası sanat–spor programlarının artırılması ve dijital zararlı içeriklere yönelik koruyucu tedbirlerin geliştirilmesi de çocukların üstün yararı açısından önemlidir.
Engelli vatandaşlarımız açısından da bütüncül bir yaklaşım zorunludur.
Engelli aylıklarının belirlenmesinde aile geliri yerine bireyin gelirinin esas alınması, istihdam ve rehabilitasyon desteklerinin güçlendirilmesi ve fiziki çevrenin erişilebilir hâle getirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin hızla yaşlanan nüfusu; yaşlılık politikalarının yalnızca bakım hizmetleriyle sınırlı olmaması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Geriatri merkezlerinin teşvik edilmesi, özel sektörün bu alanda desteklenmesi ve yaşlılarımızın hem sağlık hem sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak yaşam alanlarının kurulması önemlidir.
Toplumun tüm kesimlerinin sosyal risklere karşı korunması gerektiği açıktır; özellikle büyük afetler bu kırılganlığı en görünür hâle getiren olaylardır.
6 Şubat depremleri bizlere bir gerçeği bir kez daha göstermiştir:
Afetler yalnızca fiziksel yıkım üretmez; aile bütünlüğünü, sosyal dayanıklılığı ve toplumun en kırılgan kesimlerini doğrudan etkiler.
Bu nedenle dezavantajlı grupların afet sonrası hizmetlere erişiminin güçlendirilmesi, Psiko-sosyal destek mekanizmalarının kalıcı hâle getirilmesi ve yeni sosyal hizmet modellerinin afet yönetimine entegre edilmesi hayati bir zorunluluktur.
Deprem, sosyal devletin refleksini ölçen en büyük sınavdır; bu sınavda güçlü olmak milletimizin geleceğe güvenle bakmasını sağlamak zorundayız.
ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLERE VEFA BORCU
Elbette milletimizin baş tacı olan şehit aileleri ve gazilerimiz, bu bütçenin en müstesna başlıklarından biridir.
Şehit yetimlerine tam iş hakkı verilmesi, gazilerimize ikinci istihdam hakkının tanınması, yaralanmasına rağmen mevzuat gereği gazi sayılmayan kardeşlerimize gazilik unvanının verilmesi, ÖTV’siz araç hakkının gazilere de tanınması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde şehit ve gaziler için özel bir ihtisas komisyonu kurulması Milliyetçi Hareket Partisi’nin güçlü bir şekilde savunduğu önerilerdir.
Tüm bu politikaların merkezinde millî bir hakikat bulunmaktadır: Aile; Aile bir toplumun hafızası, direnci ve iç kalesidir.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin ifade ettiği gibi:
“Aile; millî ve manevi değerlerimizin taşıyıcısı, toplumsal varlığımızın temelidir.”
Bu söz, bugün yaptığımız bütçe görüşmelerinin özüdür.
Çünkü aileyi korumak; devleti yaşatmak, milleti geleceğe taşımak demektir.
Bu anlayışla 2026 yılı bütçesinin; Aileyi güçlendiren, Kadını destekleyen, Çocuğu koruyan, Yaşlıyı ihya eden, engellinin yaşam kalitesini arttıran ve sosyal adaleti pekiştiren bütüncül bir perspektifle uygulanacağına inanıyor"




