Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, TBMM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanlığı bütçesi dolayısıyla yaptığı konuşmada, MHP ve Cumhur İttifakı’nın 21’inci yüzyılda Lider Ülke Türkiye ülküsünün hayalden gerçeğe dönüştüğünü belirtti.
Semih Yalçın, dünyanın gidişatının Türkiye Yüzyılı hedeflerine doğru ilerlediğini söyledi.
Yalçın, Terörsüz Türkiye hamlesinin Türkiye Yüzyılı hedefine giden yolda kritik bir kilometre taşı olduğunu vurguladı. Bu adımın ardından Türkiye’de iç ve dış siyasette köklü bir paradigma değişiminin yaşandığını ifade eden Yalçın, sürecin toplumsal barış ve siyasi uzlaşma iklimini güçlendirdiğini dile getirdi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Terörsüz Türkiye hedefi için tüm siyasi riskleri üstlendiğini belirten Yalçın, MHP kadrolarının da güçlü bir bağlılık ve güvenle bu sürecin arkasında durduğunu kaydetti.
Yalçın, Terörsüz Türkiye hamlesinin ülkede iyimserlik havasını artırdığını, geleceğe dair umutları güçlendirdiğini ifade ederek, terörün sona erebileceğine inanmayan çevrelerin dahi oluşan olumlu tablo karşısında şaşkınlık yaşadığını söyledi.
"ASIL İHANET, TERÖRSÜZ TÜRKİYE ÇABALARINI SABOTE ETMEKTİR, BALTALAMAKTIR"
Yalçın, Terörsüz Türkiye hedefinin ihanet değil, feraset olduğunu belirterek, bu süreci baltalamaya yönelik girişimlerin asıl ihanet olduğunu söyledi.
Yalçın, Terörsüz Türkiye hamlesinin ülkeyi huzura ve sükûna kavuşturmayı, toplumsal barışı güçlendirmeyi ve Türkiye’ye yönelik kirli oyunları boşa çıkarmayı amaçladığını vurguladı.
Yalçın'ın konuşmasının tamamı şu şekilde:
İhtiyar dünyamız, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonraki en keskin ve tehlikeli bir dönemeçlerinden birine girmiştir.
Hep birlikte uçuruma savrulup savrulmayacağımız, düze çıkıp çıkmayacağımız, kontrolün kimde veya kimlerde kalacağına bağlıdır.
Bilim ve teknolojide meydana gelen baş döndürücü gelişmelere, yapay zekânın hayatımızın her alanına yön vermeye başlamasına, uzay çağının eriştiği inanılmaz seviyeye inat, beşeriyetin istikameti büsbütün belirsizleşmiştir.
Eskinin diplomasi ustalarının, tecrübeli ve âkil devlet adamlarının yerini, tüccarlar ve para babalarıyla kendi ülkelerinin toplumsal zayıflık ve hassasiyetlerini istismar etmekten başka marifeti olmayan sıradan politikacılar almıştır.
Belirgin bir hafıza kaybına uğradığı gözlemlenen yaşlı insanlık, siyasi demans işaretleri vermektedir.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği sanki insan fıtratını da tahrip ederek değiştirmiş ve sosyal ahlakı dejenere etmiştir.
Giderek artan doğal afetler gibi, toplum hayatında da hürriyet, adalet ve hoşgörü ikliminin yerini tahakküm, önyargı ve fobi gibi hastalıklı tavırlar almıştır.
İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ BATI’DA TERK EDİLİYOR
Binlerce yıllık acı tecrübelerin mahsulü olan ve Batı dünyasında mayalanan insan hakları, hukukun üstünlüğü, ifade hürriyeti, adalet, eşitlik gibi asil kavramlar; bilhassa Batı’da unutulmaya, terk edilmeye yüz tutmuştur.
Bu kadim mefhumlar, günümüzün Batılı siyaset adamları ve entelektüellerin fikir ve kelime dağarcığından yavaş yavaş çıkarılmaya başlamıştır.
Bu gibi kavramlar; artık birer edebî, kültürel ve siyasi referans kaynağı olmaktan çok, eski devirlerden kalma tarihî kalıntı ve antik eserler olarak görülmektedir.
Bunların, zaman zaman zevk ve eğlence için ziyaret edilen turistik seyahat noktası muamelesi gördüğüne de şahit olunmaktadır.
Batılı siyaset adamları, sömürmek veya vesayet altına almak istedikleri ülke ve toplumlar için bu kadim kavramları en küçük ahlaki kaygı duymadan istismara devam etmektedir.
Batı dünyasında azgın ulusalcılık ön planda; eşitlik, toplumculuk, sosyalizm ve liberalizm dışlanmıştır.
İslamofobi ve yabancı düşmanlığı ön planda, insan hakları ve demokrasi dışlanmıştır.
Bu sebeple Batı dünyasında basiretsiz, yetersiz ve zayıf liderlerin iş başına geldiğine şahit olunmaktadır.
Ne yazık ki bataklıkta gül bitmemekte, çoraklaşmış vicdanlarda demokrasinin kökleri de kurumaktadır.
Sözünü ettiğimiz olumsuz gelişmeler, Batı toplumlarında diasporaların entegrasyonunu neredeyse imkânsız hale getirmiştir.
Bu hazin tabloya rağmen, insanoğlunun yeni bir dünya nizamı, yeni bir kurtuluş hareketi arayışı sona ermemiştir.
Belki de yüzlerce yıl öncesinde olduğu gibi, ışık bir kez daha Doğu’dan yükselecektir.
Dünya; yeni bir hürriyet çığlığı, yeni bir sağduyu ve vicdan sesi duymak için umutla beklemektedir.
Emperyalizm için deniz bitmiş, kara görünmüştür.
Sömürü düzeni bozulmuştur.
Sömürü kaynakları birer birer ellerinden çıkmaya, tükenmeye başlamıştır.
Medeniyet canavarı son kalan tek dişini de kaybetmiştir. Artık çiğneyememekte, yutamamaktadır.
Batı dünyasını, ekonomik hovardalığın son bulması kaygısı, daha da kötüsü, güvenlik endişesi almıştır.
Eskinin istilacı ve yağmacıları, şimdi ayakta kalmanın çaresini ya kendi kabuklarına çekilmekte, ya da küçük çıkar birliktelikleri oluşturmakta aramaktadır.
ULUSLARARASI KURUMLAR ETKİSİNİ YİTİRİYOR
Yerküre, uluslararası kuruluşların değerini, önemini ve etkisini yitirdiği bir dönemden geçmektedir.
NATO ve BM gibi uluslararası kurumların varlığı ve müessiriyeti tartışılmaktadır.
NATO’nun klasik güvenlik konsepti eskimiştir. Bu kuruluş, temel fonksiyonunu yitirmiş, flulaşmıştır.
Varşova Paktı defnedileli uzun yıllar olmuştur.
Birleşmiş Milletler ise uluslararası sorunları çözme kabiliyet ve gücünü yitirmiştir.
BM, soykırımcı İsrail’e bile söz geçirememektedir.
Bu kaotik ortamda Türkiye, kendisine yeni bir savunma ve güvenlik mimarisi tesis etmek durumundadır.
Türkiye ya bağımsız/bağlantısız hareket edecek, ya Avrupa Birliği’nin yeni güvenlik mimarisine eklemlenecek ya da NATO yeniden şekillenirken yeni bir rol üstlenecektir.
Önümüzdeki dönemde, küresel olmaktan daha çok, sınırlı kapsamlı bölgesel güvenlik mimarileri ortaya çıkabilir.
Elbette bütün bunlar, ülkemizde uzun uzun tartışılması ve üzerinde mutlaka bir şekilde karar alınıp hayata geçirilmesi gereken hayati konulardır.
Bugün ABD bile NATO’dan ayrılmayı tartışmaktadır.
Siyasi diplomasiden çok ticari diplomasiye ağırlık veren yeni Amerikan yönetimi, politikacıdan çok kabzımal hüviyetindedir.
ABD Yönetimi, NATO’nun ülkeye trilyonlarca dolara mal olduğu düşüncesindedir.
ABD, zaman içinde eski “infirat” politikalarına, yani kendi içine ve bölgesine dönme, dış politikada bağımsız davranma stratejisine dönerse şaşılmamalıdır.
Bu arada dün Türkiye’yi küçümseyip silah ambargosu uygulayan, 60 yılı aşkın süredir AB kapısında bekleten Avrupalı dostlarımız, Türkiye’ye muhtaç duruma düşmüşlerdir.
Rusya-Ukrayna Savaşı, Filistin Meselesi, Azerbaycan-Ermenistan Çatışması gibi bölgesel krizlerde oynadığı rol, Libya başta olmak üzere Afrika ülkelerinde attığı stratejik adımlar, dünyanın dikkatini Türkiye’nin üzerinde toplamıştır.
Askerî, siyasi ve kültürel tesir yüzdesini, sergilediği barış diplomasisiyle takviye eden Türkiye, küresel bir yumuşak güç olarak sivrilmiştir.
Bölgesinde ve dünyada oyun kurucu bir aktör hâline gelen Türkiye’nin bu misyon ve vizyonu, dünyada takdirle karşılanmaktadır.
Türkiye’nin gerek bölgesinde gerekse dünyada barış ve uzlaşma ikliminin merkezi olarak görülmeye başlamasında, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tecrübeli bir devlet adamı sıfatıyla oynadığı rolün altını çizmek lazımdır.
Bugün AB çevrelerinde, Avrupa’nın savunma ve güvenlik mimarisinde Türkiye’nin öncü rol oynama beklentisi hâkimdir.
Batılı politikacı ve uzmanlar, bunu zaman zaman açık açık dillendirmektedir.
MHP ve Cumhur İttifakının 21. Yüzyılda Lider Ülke Türkiye ülküsü hayalden gerçeğe intikal yolundadır.
Dünyanın gidişi, Türkiye Yüzyılı’na doğrudur.
"TÜRKİYE YÜZYILI ADIM ADIM GERÇEKLEŞMEKTEDİR"
Türkiye Yüzyılı adım adım gerçekleşmektedir.
Terörsüz Türkiye hamlesi de Türkiye Yüzyılı hedefine giden yolda önemli bir kilometre taşıdır.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Terörsüz Türkiye hamlesini başlattıktan sonra, Türkiye’de çok şey yaşanmış, çok şey değişmiştir.
İç ve dış siyasette tam manasıyla paradigma değişimi gerçekleşmiştir.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, Terörsüz Türkiye’nin hayata geçmesi için bütün siyasi riskleri göğüsleyip bizzat gövdesini taşın altına koymuş, MHP kadroları da büyük bir bağlılık ve güven hissiyle liderlerinin arkasından tereddütsüz yürümüştür.
En beklenmedik anda gelen Terörsüz Türkiye hamlesi; ufukta toplumsal barış güneşinin parlamasını sağlamış, siyasi uzlaşma alanını alabildiğine genişletmiştir.
Bu hamle; ülkede iyimserlik havasının hâkim olmasını sağlamış, geleceğe dair umutları arttırmıştır.
Terörün bir gün bitebileceğine inanmayan çoğu çevreler bile Terörsüz Türkiye çabalarının doğurduğu müspet hava karşısında şaşkınlığını gizleyememiştir.
Öte yandan, Terörsüz Türkiye adımının atılmasından bu yana partimizce çeşitli temalar altında çok sayıda etkinlik düzenlenmiştir.
MHP kadroları, Terörsüz Türkiye hamlesinin sebep ve gerekçelerini milletimize anlatmak için yurdun dört bir yanına, köylere varıncaya kadar yayılmıştır.
Sahada gerçekleştirilen gözlemler ve halkla kurulan yakın temaslar sırasında alınan tepkilere dair teşkilatlarımızdan gelen bilgiler, fevkalade olumludur.
Terörsüz bir Türkiye tesis etmek, toplumsal barışı ve bin yıllık kardeşliği kuvvetlendirmek hususunda partimizin başlattığı girişimin, kamuoyunda hararetle desteklendiği görülmektedir.
Buna rağmen, Türk milliyetçiliği davasının siyasetteki alemdarı MHP, Terörsüz Türkiye teşebbüsü dolayısıyla haksız şekilde ihanetle suçlanmıştır.
Hatta devletin yıkılışa sürüklendiği, Sevr’in geri getirildiği iddiaları bile ortaya atılmıştır.
Türk milletinin asla ortadan kaldırılamayacak varoluş refleksi ve beka azmi yok sayılmıştır.
TBMM’nin kuruluş felsefesini hulasa eden, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” düsturu unutuluvermiştir.
Cumhuriyet’in ilelebet temadi edeceğine dair sarsılmaz iman, göz ardı edilmiştir.
Partimize dönük yakışıksız saldırı ve suçlamalar, hâlen bütün hızıyla devam etmektedir.
Meyvalı ağaç taşlanmaktadır.
"ASIL İHANET, TERÖRSÜZ TÜRKİYE ÇABALARINI SABOTE ETMEKTİR
Hâlbuki Terörsüz Türkiye çabaları; ihanet değil, ferasettir.
Ülkemizi feraha çıkarmak, refaha giden yolun önünü açmaktır.
Türkiye’yi huzura, sükûna kavuşturmaktır.
Türkiye’ye dönük kirli oyunları bozmak, tezgâhları boşa çıkarmaktır.
- Bir terör örgütünün tasfiyesini sağlamak suç olabilir mi?
- Sosyal barışı temin etmek kabahat olabilir mi?
- Siyasetin meşru zeminde ve meşru yollardan yapılmasına zemin hazırlamak ihanet olabilir mi?
- Terörsüz bir Türkiye kurmak suç olabilir mi?
- Terör meselesini şehitler vermeden, gaziler gelmeden çözmek ihanet olabilir mi?
Asıl ihanet, Terörsüz Türkiye çabalarını sabote etmektir, baltalamaktır.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, kendince bir siyasi denklem kurmak için Terörsüz Türkiye hamlesinde bulunmamıştır.
Gayesi; kirli bir oyunu bozmak, Türkiye’nin egemenlik haklarını korumak ve güney sınırlarımızdan gelen tehdidi bertaraf etmek için öncelikle dâhilde barışı sağlamak, iç cepheyi sağlamlaştırmaktır.
Çünkü dışarıdan gelen tehdidi savuşturmanın yolu, bir ve bütün olmaktan geçmektedir.
"CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN SAYESİNDE, TERÖRSÜZ TÜRKİYE OLGUSU BİR DEVLET POLİTİKASI HÂLİNE GELMİŞTİR"
İcra erkinin iradesini ortaya koyan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan sayesinde, Terörsüz Türkiye olgusu bir devlet politikası hâline gelmiştir.
Şimdi artık ayağımız, yere daha bir sağlam değmektedir.
Artık gelecekten daha emin, yarınlarımızdan daha umutluyuz.
Elbette milletimiz, bekasına dönük her türlü tehdidi en küçük tereddüt göstermeden bertaraf edecek iradeye sahiptir.
Devletimizin temadisi için elbette her Türk ferdi şehadet şerbetini her an içmeye hazırdır.
Lakin ateşi eliyle tutmak yerine maşa kullanmak varsa, yani terörün kaynağını güç kullanmadan kurutmak mümkünse, neden bu yol denenmesin?
Neden toplumsal barışı güçlendirecek, bin yıllık kardeşlik hukukunu sağlamlaştıracak bir ortam oluşturulmasın?
Bunun aksini ancak düşmanlarımız ister.
Nitekim İsrail, güney sınırlarımızdan gelen terör tehdidinin devam etmesi için entrikalarını sürdürmektedir.
ABD emperyalizmi bölgedeki hesaplarından vazgeçmiş değildir.
Bu arada, PKK’nın tasfiye süreci sırasında bölgede doğan boşluktan yararlanma ve durumdan vazife çıkarma arayışında olan bazı fırsatçılar gözden kaçmamaktadır.
Irak ve Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e uzanan bölücülük kuşağını hayata geçirme planları Türkiye tarafından engellendikten sonra, emperyalist aktörler, taşeron ve vekillerine yeni görevler vermiştir.
Kürt Yahudisi bir aileden gelen Barzani, durup dururken sahne almamış, boşuna ortaya çıkmamıştır.
Arkasına ABD ve İsrail’i aldığı, gün gibi aşikârdır.
Barzani hırsıza yol belletmekte, SDG’nin elebaşı Mazlum Abdi’ye Suriye’nin kuzeyinde özerk bir yönetim kurmanın yollarını öğretmeye çabalamaktadır.
Mazlum Abdi de PKK’dan müstakil hareket eder gibi görünerek Barzani’nin izini sürmektedir.
Eğer bu ütopyayı gerçekleştirebilirlerse bu tezgâhın benzerini İran’da ve Türkiye’de denemeye cüret edeceklerine şüphe yoktur.
Ancak SDG’nin ve arkasındaki Amerikan emperyalizmiyle Siyonist İsrail’in hesaplayamadıkları şey, Türkiye’nin güvenliğini sağlama ve egemenliğini korumadaki kararlılığıdır.
Türkiye devleti sahnelenen oyunu görmektedir.
Gereken refleksi göstermekte asla tereddüt etmeyecek ve üzerine düşeni yapacaktır.
Türkiye, nevzuhur tezgâhlar peşindeki yeni iş birlikçilerin mevcut aktörleri baypas ederek bölgede bir oldubitti yaratmasına müsaade etmeyecektir.
Bölgesel güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit eden, yeni coğrafi dinamikler oluşturmaya çalışan maceraperestleri etkisiz hâle getirecektir.
Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de hukuksuz bir tampon bölge ya da uydu devlet yaratılmasına izin vermeyecektir.
Barzani’nin basın ofisinden Sayın Genel Başkanımız hakkında geçenlerde yapılan hadsiz, terbiyesiz açıklamanın kurgusunda da İsrail izi vardır.
Hatırlanacağı üzere, Barzani-Netanyahu ilişkisi eskiye dayanmaktadır.
İsrail, Kuzey Irak’ta özerk Kürt yönetimi oluşurken Bağdat yönetimine karşı Barzani’yi açıkça desteklemiştir.
Soykırımcı İsrail, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden terör ortamının devamı için bir yandan Irak ve Suriye’de istikrarı bozma çabalarını sürdürürken, diğer yandan da Doğu Akdeniz’de tezgâh peşinde koşmaktadır.
Türkiye ile güç mücadelesinde bölgesel çıkar ortakları devşirmek isteyen İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ni kışkırtarak kendi emellerine alet etme hevesindedir.
İsrail; Türkiye ile Yunanistan arasındaki ihtilafları kaşımakta, Doğu Akdeniz’de ülkemizin güvenliği açısından hayati konumda bulunan Kıbrıs Adası’na her açıdan yatırım yapmaktadır.
Umarız Atina yönetimi, Türkiye’nin müessiriyeti ve caydırıcılığı karşısında Orta Doğu’daki kirli hesapları bozulmaya başlayan İsrail’in gazına gelmez, tahriklerine kapılmaz.
Umarız Kıbrıs Rum Kesimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıs Türklerinin varlığına dönük tehditkâr tutumunu kuvveden fiile geçirmez.
Türkiye düşmanlığının birleştirdiği bu bölge ülkeleri umarız akıllarını başlarına devşirir ve maceraperest adımlar atmaktan kaçınırlar.
Şu sıralar Yunan kamuoyunda ve medyasında da Atina yönetiminin İsrail’in kirli hesaplarına malzeme ve vasıta olmaması gerektiğine dair görüşler dillendirilmektedir.
İsrail’in, Yunanistan’ı ateşe atmaya çalıştığı konusunda uyarılarda bulunulmaktadır.
Türkiye, bölgesinde saldırgan ve savaş yanlısı bir tutumu asla tercih etmemektedir.
Türkiye; komşularıyla sorunlarının müzakereler ve diplomatik mekanizmaların işletilmesi yoluyla çözümlenmesini, barış ikliminin tesisini arzu etmektedir.
Ancak güvenliğinin ve varlığının tehdit edilmesine asla seyirci kalmayacak, egemenlik haklarını korumak için gereğini tereddütsüz yerine getirecektir.
Diğer taraftan, Suriye’de SDG için kum saati çalışmakta, zaman daralmaktadır.
Topraklarımızdaki Terörsüz Türkiye adımına paralel olarak Suriye’de de tamamlayıcı adımların atılması beklenmektedir.
SDG’nin, silahlarını bırakarak Şam’daki merkezî yönetimine bağlanma konusundaki protokole riayet etmesi zorunludur.
Dileriz SDG’nin elebaşları, Suriye’de özerk veya bağımsız devlet hayalleri kurarak ABD ve İsrail’in kirli hesaplarının kurbanı ve maşası olmazlar.
Şu şaşmaz hakikat, herkesin kulağına küpe olmalıdır:
Türkiye, PKK’nın Suriye kolunu da, DEAŞ ve FETÖ gibi bütün öteki terör unsurlarını da sonsuza kadar bertaraf edecek güçtedir. Türkiye; varlığına yönelik bütün tehditleri ortadan kaldıracak, bütün tehlikeleri yok edecek dirayettedir.
"TÜRK MİLLETİ BEKA MÜCADELESİNDE EN KÜÇÜK ZAAF GÖSTERMEYECEKTİR"
MHP olarak adımız gibi eminiz, Türk milleti beka mücadelesinde en küçük zaaf göstermeyecektir.
Egemenlik haklarından asla taviz vermeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana en kuvvetli, en kudretli dönemini yaşamaktadır.
Evet, ekonomik sorunlarımız vardır.
Paramızın alım gücü düşmüş, enflasyon henüz tek hanelere indirilememiştir.
Emeklilerimiz zordadır.
Çalışanlarımız geçim sıkıntısı içindedir.
Karmaşık siyasi, sosyal ve hukuki sorunlarımız vardır.
Güvenlikten uluslararası ilişkilere, eğitimden gıda terörüne kadar çözüm bekleyen birçok meselemiz vardır.
Ancak bütün bunlar aşılması, çözümlenmesi mümkün olan hususlardır ve Türkiye Yüzyılı idealinin gerçekleşmesine engel değildir.
Ekonomiyle ilgili konularda da iktidarın taahhütlerini yerine getireceğine, emeklilerin ve çalışan kesimin durumlarının iyileştirilmesi için gereken adımların gecikmeden atılacağına inanıyoruz.
Toplumsal huzur ve sükûnu tehdit eden bir başka unsurun, gıda terörünün de ortadan kaldırılması için yapılacak yasal düzenlemeleri destekleyeceğimizi beyan ediyoruz.
Şüphesiz, dünyanın en güçlü ekonomilerine sahip süper devletlerin de devasa ekonomik sorunları vardır.
Onlar da karmaşık sosyal ve siyasi meselelerle boğuşmaktadır.
Ama dünyanın bütün büyük devletleri, ne iç hedeflerine ulaşma gayretlerinden, ne de uluslararası platformda müessir bir konum edinme planlarından vazgeçmektedir.
Türkiye de, yeni yüzyılın yeni küresel aktörü olarak içeride ve dışarıda önüne çıkan bütün engelleri mutlaka aşacaktır.
Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya’nın tabiriyle Türkiye, bölgede hem barışın güvercini hem de savaşın kartalıdır. Kadife eldiven içinde demir yumruktur.
Türkiye’ye rağmen bölgeye şekil vermeye, dinamikleri değiştirmeye haritalarla oynamaya hiçbir ülkenin gücü yetmeyecektir.
Türkiye, 21. yüzyıla dönük küresel hedeflerini gerçekleştirme kararlılığını sürdürecektir."




