(AA)- Küresel Sumud Filosu teknelerinde yer alan, aralarında 36'sı Türk, 23'ü Malezyalının olduğu toplam 137 İstanbul'a geldi.

İsrail tarafından uluslararası sularda saldırıya uğrayıp alıkonulduktan sonra Türkiye'ye dönüşleri sağlanan Küresel Sumud Filosu'nda yer alan aktivistler, İsrail'in filodaki teknelere saldırısında yaşadıklarını ve alıkonuldukları süreçte maruz kaldıkları fiziksel ve psikolojik şiddeti anlattı.

Küresel Sumud Filosu'nda yer alan gazeteci Ersin Çelik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail'in kendilerine insanlık dışı muamelede bulunduğunu söyledi.

Hem fiziksel hem de psikolojik şiddete uğradıklarını kaydeden Çelik, "Bazı arkadaşlarımızı yaraladılar, yemek vermediler, su vermediler, onların artıklarını içmemizi istediler, kabul etmedik. Neticede devletimiz bizi getirdi. Ablukayı kaldırdığımızı düşünüyoruz çünkü İsrail'de moraller çok bozuk. İnanılmaz öfkeliler, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bütün dünyanın onlardan nefret ettiğini görmeye başladılar. 3 gün önce ablukayı kırdık ve kırılmanın etkisini 3 gün boyunca İsrailli siyonist askerlerin ve polislerin yüzlerinden net şekilde okuduk." diye konuştu.

"Greta'ya çok ağır işkenceler yaptılar"

Ersin Çelik, CNN Türk canlı yayınında da İsrail askerlerinin kendilerine yönelik muamelelerine dikkati çekti.

Çelik, "(İsrailliler) Greta'ya (İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg) çok ağır işkenceler yaptılar gözlerimizin önünde. Greta'ya zulmettiler, küçücük çocuk daha Greta. Onu süründürdüler, İsrail bayrağını öptürdüler. Naziler ne yaptıysa aynısını yaptılar." dedi.

Küresel Sumud Filosu Türkiye Delegasyonu Tunus Saha Sorumlusu Davut Daşkıran da Türkiye'ye kendilerini yalnız bırakmadıkları için teşekkür etti.

Bazı Türk aktivistlerin hala İsrail'de alıkonulduğunu bildiren Daşkıran, "Elçiliklerimiz bu kişileri bize tekrar ulaştıracağını söyledi. Biz başardık, ablukayı kırdık, bütün dünyaya İsrail’in ne kadar zalim olduğunu gösterdik. İki hedefimizden biri buydu, başardık arkadaşlar." şeklinde konuştu.

"İsrail'in bu soykırımının sonunu göreceğiz"

Aktivistlerden Siyer Vakfı Kurucu Başkanı Muhammed Emin Yıldırım Gazze'deki soykırıma dikkati çekmek için Sumud Filosu'na katıldığını belirterek, "Belki Gazze'ye varamadık ama Gazze'nin sesini dünyaya duyurmak adına bir adım oldu. Yüreklerimizde Gazze'ye varamamanın bir kırgınlığı var ama nihayetinde bu ses dalga dalga yükselecek ve inşallah İsrail'in soykırımının sonunu göreceğiz." ifadelerini kullandı.

Yıldırım, İsrail tarafından insani bir davranış görmediklerini aktararak, "Gemilerimizi ablukaya aldılar sonraki süreçlerde de çok aşağılanmalara maruz bırakıldık. Yaşadıklarımızı görünce, yıllardır Filistinlilerin neler yaşadığını biraz daha iyi anlamış oluyoruz. Normal bir su bile vermediler. 3 gün boyunca içme suyundan mahrum bırakılacak şekilde, ibadet haklarımıza engel olacak tavırları vardı. İsrail'in şimdiye kadar yaptıklarına yakışır bir tavırla karşı karşıya kaldık." değerlendirmesinde bulundu.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in alıkonuldukları yere geldiğinde rezil olduğunu kaydeden Yıldırım, "İnsanlar, yüzlerine karşı terörist olduklarını söylediler. Asıl teröristin Gazze'de soykırım yapanlar olduğunu söylediler. Hiçbir şey söyleyemeden çok kızgın ve rezil olmuş şekilde orayı terk etmek zorunda kaldı." dedi.

Yıldırım, ülkesine döndüğünden mutlu olduğunu vurgulayarak, yetkililere de teşekkür etti.

Aktivistlerden Prof. Dr. Haşmet Yazıcı da duygularını, "Gazze'ye gitmek nasip olmadı. İsrail bizi uluslararası sularda alıkoydu ve 3 gün kadar bize terörist muamelesi yapıp, hapishanede kalmak mecburiyetinde bırakarak fiziksel ve psikolojik mobinge maruz bıraktı. Allah razı olsun devletimiz bizi oralardan aldı." diyerek ifade etti.

Yazıcı, her gemide aktivistlere farklı muameleler yapıldığını bazı arkadaşlarının 16 saat boyunca plastik kelepçelerle yolculuk etmek zorunda kaldığını dile getirdi.

"Ağlamamızı istediler ama hiç ağlamadık"

İkbal Gürpınar, İsrail'in ne kadar zavallı olduğunu dünya kamuoyuna bir kez daha sergilediğini ve gerçek yüzünü gösterdiğini söyledi.

İtalyan milletvekiliyle aynı koğuşta kaldığını dile getiren Gürpınar, şöyle devam etti:

"Bir gecede odası bir inanın 3-4 kere değiştirilir mi? Geliyorlar, o koğuştan o koğuşa, o koğuştan o koğuşa ve hayvan gibi sesler çıkarıyorlar. Özellikle İsrailli kadın askerler, erkeklerden çok daha zalimlerdi. Bize olmadık şeyler yaptılar. Köpek muamelesi yaptılar. Ağlamamızı istediler ama hiç ağlamadık, bilakis güldük. Şarkılar söyledik, ilahiler okuduk. Onlar şoka girdi, 'Bunlar nasıl hala böyle mutlu olabiliyorlar?' diye. Bizi aç bıraktılar. 14 kişilik odaya bir tabak bir şey veriyorlar, bir kaşık düşmez, öyle diyeyim ve sıfır kalorili şeyler.

Allah'ıma şükürler olsun, Rabb'im karnımızı acıktırtmadı. Çok susamadıkça da su içmedik çünkü su tuvaletteki suydu. Tuvalet musluğundan akan suyla susuzluğumuzu gidermeye çalıştık. Yalvarmamıza rağmen su vermediler. İlaçlarımızın hepsini aldılar. Gözümüzün içine baka baka çöpe attılar. Her şeyimizi çaldılar. Askerler kendi çantalarına notebookları, telefonları koydu, powerbankleri çaldı. Adamların varoluş sebebi o, hırsızlık. Vatanlarını çaldılar onların (Filistinlilerin)."

Gürpınar, İsrail'in artık sona geldiğini ve bütün dünyanın onlardan nefret ettiğini vurgulayarak, "İtalyan milletvekili, 'Siz çok nankörsünüz. Tarihinize bakarsanız geçmişte sizi biz koruduk. Gidince gerçek yüzünüzü herkese anlatacağım.' dedi. Herkes bilenmiş vaziyette. Herkes memleketine döndüğü andan itibaren İsrail antipropagandası yapacak inşallah." diye konuştu.

"İsrail, kendi sonunun başlangıcını histeri nöbetleriyle getirdi"

Aktivist Zeynep Dilek Tekocak da İsrail'in 72 milletin olduğu bir yerde bu kadar histeri nöbeti geçirmesini beklemediklerini kaydetti.

Gözaltına alınmalarının ardından bazı kişilere şiddet uygulandığını aktaran Tekocak, "Soykırım Bakanı Itamar Ben-Gvir'in konuşmasında protestodan sonra şiddetin dozunu artırdılar zaten. Biz slogan attık, konuşturmadık onu çok fazla. Bayağı sinirlendi, açık söyleyeyim. Kendi askerlerinin çocuklarının onların yolunu gözlediğini falan söyledi. Ama çok da konuşturmadık. Buna çok öfkelendi, sinirlendi anladığımız kadarıyla çünkü ondan sonraki süreçte psikolojik baskı daha fazla yapmaya çalıştılar." ifadelerini kullandı.

Tekocak, Gazze'ye çok yakın bir bölgedeki hapishaneye gönderildiklerini belirterek, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

"Öncesinde toplama alanı vardı. O toplama alanında diğer gemilerdeki hanımların olduğu yerde bir araya geldik. Ondan sonra bizi yeni yapılan hapishaneye götürdüler. Götürürken bize, 'Sizi zaten Gazze'ye götürüyoruz. Gazze'ye çok yakın bir yere götürüyoruz.' dediler. Dalga geçtiler yani akıllarınca. Ama şunu hesap edemediler bir türlü: 72 milletten insan vardı. Birçok milletvekili, sendika başkanları, aktivistler, avukatlar, her meslek grubundan insan vardı. Aynı koğuşta kaldığımız zaman onların söylediği tek şey, 'Ülkelerimize gittiğimiz zaman İsrail'in gerçek yüzünü anlatacağız.' Bunu belki Türkiye olarak biliyorduk ama Avrupa'da çok farklı tanınıyorlardı. Bundan sonra İsrail'in bütün imajı yerle bir oldu. İsrail, kendi sonunun başlangıcını histeri nöbetleriyle getirdi."

"Tepkimizi gösterince şiddetlerini daha çok artırdılar"

Aktivist Osman Çetinkaya ise Amiral gemisinde olduğunu, ilk bu geminin durdurulduğundan bahsetti.

Gemi durdurulduktan sonra İsrail askerlerinin gemiyi kendi limanlarına çektiğini ifade eden Çetinkaya, "Limanlara çektikten sonra baskı şeklinde, ellerimizi kelepçeleyerek bizi sözde kendilerince aşağılayabileceklerini sandılar. Biz tepkimizi gösterince şiddetlerini daha çok artırdılar. Daha sonra bizi toplama kampına alıp cezaevine gönderdiler. En önemlisi bizim kişisel eşyalarımızı bir nevi çaldılar, bizden aldılar." dedi.

Çetinkaya, hapishanede de sürekli baskı altında tutulmaya çalıştıklarını, gece boyu kaldırıldıklarını ve yerlerinin değiştirildiğini söyledi.

"Biz elimizden geldiğince tepkilerimizi, onlardan korkmadığımızı gösterdik ve bunu hissettirdiğimizi düşünüyorum. Onların da gözlerinden zaten okunuyordu." diyen Çetinkaya, Gazze'ye tam ulaşamadıklarını ama tüm dünyaya İsrail'in iç yüzünü gösterdiklerini anlattı.

"Son derece ahlaksızca işler yaptılar"

Aktivistlerden Ayçin Kantoğlu, "Yapılması gerekeni yaptık ve geldik. Korkmuyoruz onlardan. Son derece ahlaksızca işler yaptılar. Bizi yani kadın mahkumları koydukları yere büyük bir bez pankart hazırlatmışlar. Üzerine Gazze'nin son halini bastırmışlar. 'Gazze'ye hoş geldiniz' yazmışlar, bu kadar ahlaksızca bir işti. Adeta suçlarını üzerlerinde taşıyorlar." diye konuştu.

Kantoğlu, müdahaleden sonra limana indirildiklerini ve kendilerini oldukça iyi Türkçe konuşan kişilerin karşıladığını belirtti.

Bu kişilerden biriyle aralarında geçen diyaloğu aktaran Kantoğlu, "Biri bana, nereden geldiğimizi ve nerede olduğumuzu sordu, Muğla'dan geldiğimi söyledim. 'Şimdi nerede olduğunu biliyor musun?' dedi. 'Beni kaçıran sensin. Dolayısıyla nerede olduğumu senin söylemen lazım, neredeyiz?' dedim. 'İsrail'desin, artık Gazze Mazze yok farkında mısın?' dedi. Ben de şöyle bir müstehzi (alaycı) ona güldüm." ifadelerini kullandı.

Kantoğlu, aynı günün akşamı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in kendilerini görmeye geldiğini anlatarak, şunları söyledi:

"Bizi bir kafese kapatmışlardı. Gerçekten bir hayvan, bir köpek kafesiydi, kadınlar hep beraber orada duruyorduk. Ben-Gvir yanımıza gazetecilerle geldi ve beyanat vermeye çalıştı. Anlayabildiğim kadarıyla 'Bunlar Kudüs'ün çocuklarına acımıyor.' vesaire dedi. Biz, Ben-Gvir'i 'O koca çeneni kapat soykırımcı pislik.' diyerek protesto ettik. O, hapishane koşullarımızı daha çetrefilli hale getiren bir slogandı. Hiç pişman değilim o sloganı attığımız için. Bence doğrusunu yaptık. 5 kişilik hücrelerde 15 kişi kaldık. Duvarlarda kanla yazılmış yazılar vardı, hepsini okuduk. Annelerin, hücrelerin duvarlarına evlatlarının ismini yazdığını gördük. Aslında Filistinlilerin yaşamış olduğu şeyleri bir nebze olsun yaşamış olduk. Temiz su vermediler, tuvaletlerden su içmemizi söylediler, 40 saate yakın yemek almadık."

Kantoğlu, İsrail askerlerinin kendileriyle birlikte alıkonulan iklim aktivisti Greta Thunberg'e vurduğunu görenlerin olduğunu, Thunberg'in elleri arkadan İsrail bayrağıyla bağlanarak yürütüldüğünü aktardı.

"Çıplak arama da yapıldı"

İsrail askerlerinin alıkonulan başörtülü kadınların başlarını açmaya çalıştığı iddialarının sorulması üzerine Kantoğlu, şunları kaydetti:

"Çıplak arama da yapıldı, her şeyi çıkardılar. Hemen hemen her kontrol noktasında defalarca arandık. Ağzımızın içine, dişlerimizin arasına baktılar. Bize terörist muamelesi yapmaya çalıştılar ama bizler suçlu olmadığımızı her seferinde onların yüzlerine haykırdık. Bizlerin suçlu olmadığını, herhangi bir yasayı çiğnemediğimizi, aksine yasayı çiğneyen tarafın onlar olduğunu, bizi kaçırdıklarını yüzlerine söyledik. Eğer arzu ettikleri bizi sindirmekse o konuda başarılı olamadılar. Son ana kadar sloganları kesmedik. Bizi attıkları yerin yüksek korunaklı bir cezaevi olduğu söyleniyor. Orayı da sloganlarla inlettik."

Küresel Sumud Filosu'nda yer alan Türkiye Delegasyonu üyesi Ramazan Tunç, havalimanında gazetecilere yaptığı açıklamada, başardıklarını, tek bir gemiyle bile olsa surda delik açtıklarını söyledi.

Son gelen bilgilere göre, filodaki Mikeno gemisinin Gazze sularına ulaşmak suretiyle ablukayı kırmış bulunduğunu ifade eden Tunç, "Filomuzdaki tüm gemilerimiz son gücüne kadar İsrail işgal güçleriyle mücadele ederek Gazze'ye ulaşmak konusunda en üst düzeyde fedakarlık gösterdi. Başardık. İsrail'in barbarlığını, hukuksuzluğunu, mutlak kötülüğünü tüm dünyaya Sumud Filosu gösterdi. Tüm dünyaya nefretin, hukuksuzluğun, insanlık düşmanlığının değişmez temsilcisi olduğunu gösterdi." ifadelerini kullandı.

Tunç, yaşadıklarının İsrail için artık sonun başlangıcı olduğunu kaydederek, "Devletlerin, orduların, güç sahiplerinin adım atamadığı bir ortamda sivil bir organizasyon olarak İsrail'in karşısına çıktık ve hiçbir korku duymadan cesaretle ilerledik arkadaşlar. Başardık. Sivil inisiyatifler olarak stratejik fikirlerle, kolektif çalışmalarla, tecrübelerimize dayanarak şekillendirdiğimiz yeni misyonlarla dünya tarihinin akışını ve uluslararası denklemleri değiştirecek hamleler yapabileceğimiz ispatladık. Bu misyonların asıl dinamik gücünü oluşturan Gazzeli kardeşlerimizin onurlu direnişine en büyük umut verici, destekçi olduk." diye konuştu.

Dört bir taraftan ölüm, yıkım ve acıyla kuşatılan Gazze'de umut filizlerinin yeşermesine vesile olduklarını vurgulayan Tunç, "Dünyadaki büyük Gazze direnişini, büyük Gazze ittifakını kurmuş bulunmaktayız. Mahşer gününde Rabbimizin huzuruna çıkıp hesap vereceğimiz an için bir mazeret ortaya koyduk arkadaşlar. Elimizden gelenin en iyisini ortaya koymaya çalıştık. Bizler, bizden önceki tüm misyonlarda olduğu gibi Gazze ablukasını kırma misyonundaki tecrübelerin üzerine büyük bir taş daha koymuş olduk." ifadelerini kullandı.

Tunç, Gazze direnişinin bayrağını en ileri noktaya taşıdıklarını belirtti.

Aktivistlerden Zeynep Dilek Tekocak ise bütün halkların bir araya gelerek bir devrimi başardığını belirterek, "İsrail'in imajı yerle bir oldu. Yemin ediyorum ki bugün değilse yarın, İsrail'in kendinin de yerle bir olduğunu göreceğiz. Biz başardık." ifadelerini kullandı.

Tekocak, 3 gün boyunca Gazze'ye çok yakın bir hapishanede tutulduklarını belirterek, "Gazzelilerle aynı gökyüzüne baktık, en yakın zamanda Gazzelilerle aynı sofraya oturacağız. Yıllardır 'Kahrolsun İsrail' sloganı atıyorduk, bu filoyla İsrail'i kahredecek bir iş yaptık. İsrail kahroldu, kahroldu." diye konuştu.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in ziyaretiyle ilgili Tekocak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"O geldiği zaman onu protestolarla, sloganlarla hiç kimse konuşturtmadı. O kadar kızdı ki ondan sonra bize şiddeti artırmaya başladılar. Bize 3 gün boyunca su vermediler ama emin olun ki Avrupalılar dahi onlardan bir yudum su istemedi. Doğru düzgün yemek vermediler, kimse onlardan yemek istemedi. Birçok insan orada açlık grevine başladı. Bizi gözaltına aldıklarında, büyük bir alana götürdüler yerlere oturttular. Aramızdan belli belirsiz kişileri hırpaladılar ancak hiç kimse onlardan hiçbir şey istemeyince daha çok kızdılar. Gvir geldikten sonra yapılan protestolar onlara histeri nöbeti yaşattı. Emin olun ki basiretleri bağlandı. Şu anda dünyaya rezil olmuş durumdalar."

Tekocak, "Orada beraber yolculuk yaptığımız birçok milletvekili, 'Biz ülkelerimize döndüğümüz zaman İsrail'in gerçek yüzünü herkese anlatacağız, bütün dünya artık bunu bilecek.' dediler. Bugün nasıl imajları yerle bir olduysa, kendileri de yerin dibine geçecek ve biz bunun çok yakın olduğunu biliyoruz." dedi.

Tekocak, yeni bir filo olması halinde tüm aktivistlerin yine koşa koşa Gazze'ye gideceklerini söyledi.

Trump’ın "saldırıları derhal durdurun" çağrısına rağmen İsrail Gazze’yi bombalamayı sürdürüyor
Trump’ın "saldırıları derhal durdurun" çağrısına rağmen İsrail Gazze’yi bombalamayı sürdürüyor
İçeriği Görüntüle

"Bizi güvenli şekilde evimize getirdikleri için Türkiye'ye teşekkür etmeliyiz"

Arjantinli aktivist Gonzalo Di Pretoro, İsraillilerin kendilerine kaba davrandığını söyledi.

Sağ ayağından ampütasyon geçirdiğini aktaran Pretoro, "Özel ayakkabıya ihtiyacım olduğunu söyledim. Bana basit ayakkabı getirdiler. Ayrıca, buna (özel ayakkabı) ihtiyacım olduğunu söylediğimde beni itip kaktılar. Bize karşı çok agresiflerdi." ifadelerini kullandı.

Fas asıllı Fransız vatandaşı Yasin Benjelloyn da İsraillilerin orada kendilerine sergiledikleri davranışların Filistinlilere ne yaptıklarını hayal etmelerini sağladığını ifade ederek, "Bize yaptıkları şey, ilaca ihtiyacı olanların ilaç almasını engellemekti. 32 saat sonra bize sadece su verdiler. Neredeyse hiç yiyeceğimiz yoktu. Sabah saat 03.00'te köpekler ve keskin nişancılar odamıza girerek bizi uyandırdılar. Uyumamızı engellemek için her iki saatte bir bizi uyandırdılar. Bunu bize, vatandaşlara, masum sivillere yapıyorlar. Bu, bizim Filistinlilere ne yaptıklarını sadece hayal etmemizi sağlıyor." diye konuştu.

Benjelloyn, "Bizi güvenli şekilde evimize getirdikleri için Türkiye'ye teşekkür etmeliyiz." dedi.

"Her fırsatı değerlendirip hepimizi aşağıladılar"

İtalyan gazeteci Lorenzo Agostino ise uluslararası sularda kaçırıldıktan sonra karaya çıkarıldıklarını belirterek, "Karaya çıktıktan sonra terörist grup gibi davrandılar. İnsanları tekmelediler. İki günden fazla süre boyunca temiz su vermediler. Her fırsatı değerlendirip hepimizi aşağıladılar. Greta Thunberg, sadece 22 yaşında cesur bir kadın. Aşağılanarak İsrail bayrağına sarıldı ve bir ödül gibi sergilendi. Gerçekten barbarca bir yerde olduğumu hissettim ve bu barbarlığın bir an önce sona ermesini umuyorum." ifadelerini kullandı.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in, Aşdod Limanı'na vardıklarında salonun dışında olduğunu aktaran Agostino, "Sanki biz teröristmişiz gibi davranılmasını sağlıyordu çünkü bizi terörist sanıyordu." dedi.

Agostino, maruz kaldıkları şiddeti, "Polis bize çok sıkı kelepçe taktı ve bu da durumumuzu daha kötü yaptı. Gözlerimizi bağladılar ve neredeyse hiç giysimiz olmadan, çok düşük sıcaklıkta bir minibüse bindirdiler. Donacak gibiydik. Bizi orada yaklaşık 3 saat kadar tuttular." sözleriyle anlattı.

"Bize yapamadıklarını Gazze'de yapıyorlar"

Kuveyt vatandaşı Mohammad Jamal ise kendilerine yapılan operasyona İsrailli 700 kadar özel kuvvetin katıldığını söyledi.

İçinde bulunduğu teknenin sabah saat 06.00'da 20 asker tarafından ele geçirildiğini aktaran Jamal, "Ele geçirildiğimiz yerden Aşdod Limanı'na kadar 12 saat boyunca güneşin altında tutulduk. Orada bize çok kötü davrandılar. Bu süre boyunca hiç yemek yemedik ve sadece su içmemize izin verildi. Su içip tuvalete gittik. Aşdod'a vardığımızda polis bize çok kötü davrandı." diye konuştu.

Jamal, "Sizi dövdüler mi?" sorusuna, "Bazı arkadaşlarımız dövüldü ama daha çok küfür edildi. Dünya kamuoyunun baskısı altında oldukları anlaşılıyordu. Dünya kamuoyu, onların kendi planladıklarından daha iyi davranmalarını sağladı. Bize karşı o kadar öfke ve kızgınlık duyuyorlardı ki kamuoyu yüzünden hiçbir şey yapamadılar. İnsanlar bizi gösteri yaparak ve gözetleyerek korudu." yanıtını verdi.

Tüm eşyalarının ellerinden alındığını anlatan Jamal, "Bizi eşyalarımız olmadan gönderdiler. Hiçbir şeyimiz yoktu, sadece pasaportlarımız vardı. Üç gün boyunca hapiste susuz kaldık. Sadece temizlenmek için su vardı. Bize, 'Yıkandığınız suyu için.' dediler. Duş yoktu, yemek çok azdı, doktor yoktu. Bazıları kalp ilacı, epilepsi ilacı kullanıyordu, ilaçlarını alamadılar. Tekrar vurgulamak istiyorum ki, sizlerin, medyanın, Türk halkının, Avrupa ve tüm dünyadaki insanların baskısı çoktu. Bu yüzden herkese teşekkür ediyoruz. Gazze'yi gözlemlemeye devam etmeliyiz çünkü bize yapamadıklarını Gazze'de yapıyorlar." şeklinde konuştu.

"Uçak Türkiye'nin bir armağanıydı"

Türk Hava Yollarının uçağıyla İstanbul Havalimanı'na getirilen Libya'nın eski başbakanlarından Ömer el-Hasi, filonun tüm gemi ve teknelerine yönelik müdahalenin, uluslararası kara sularda gerçekleştiğini belirtti.

Ömer el-Hasi, gemiye çıkan İsrail askerlerine, "Sivil aktivistleriz. Ne Gazze kara sularında ne de uluslararası kara sularda sizinle hiçbir şekilde karşı karşıya kalmak istemiyoruz. Bizler, sizin için herhangi bir tehdit oluşturmuyoruz. Bizler, Cenevre ve Roma yasalarına göre, çatışma alanlarında zarar gören masum sivillere ulaşmak istiyoruz. Gazze'deki masum siviller, çocuk, kadın, yaşlı, hasta ve yaralılardan oluşuyor. Biz onlara gıda maddeleri, çocuk mamaları, halı, konaklama çadırları ve bazı vitaminlerden oluşan malzemeleri götürmek istiyoruz." dediklerini anlattı.

İsrail askerlerinin söylediklerini reddettiğini ve gemiyi ele geçirdiğini ifade eden el-Hasi, askerlerin kendilerini geminin bodrum katına hapsederek limana götürdüğünü dile getirdi.

El-Hasi, götürüldükleri limanda elleri ve ayakları kelepçeli halde bir süre tutulduklarını, yanlarına gelen İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in kendilerine "Sizler Hamas'ı destekliyorsunuz." dediğini, kendilerini hapsin yanı sıra işkence ve baskı altında tutmakla tehdit ettiğini belirtti.

Avrupa, Türkiye, Kuzey Afrika, Latin Amerika ve ABD'dekilerin yanı sıra barıştan yana Yahudilerin gıda ve ilaçla geldiğini söyleyen el-Hasi, Ben-Gvir'in, diplomatik teamülleri ve siyaseti zedeleyerek, ırkçı, faşist söylemlerle konuştuğunu, uluslararası aktivistlere hakaret etmeye çalıştığını anlattı.

Ömer el-Hasi, Ben-Gvir'in tehditlerinden sonra, işkence derecesine varan sıkı uygulamalara başlandığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Aramızdaki yaşlılar da dahil acı çekeceğimiz şekilde ellerimizi arkadan bağladılar. Kadınlara hiçbir saygıları yoktu ve tutulduğumuz yer oldukça kötüydü. Liman civarındaki açık alanda bizleri 8 saat boyunca bu halde tuttular. Daha sonra da bizleri limanın hangarına alarak üst araması yaptılar. Tabii üst aramaları korkunçtu. Üstümüzdeki her şeyimizi aldılar. Çantalarımız ve özel eşyalarımız tümüyle burada kayboldu. Sabahın erken saatlerinden itibaren de zırhlı araçlarla bizleri mahkumlar gibi aldılar. Bizleri işgal altındaki Filistin topraklarının güneyinde yer alan hapishanelere naklettiler."

Nakledildikleri yerde koşulların daha da kötüleştiğini ifade eden el-Hasi, "İçme suyundan mahrum bıraktılar. Kötü koşullarda sürekli soruşturmaya alıyorlardı. Hapishanede bizlere ne yiyecek içecek ne de ilaç verdiler. Hapishaneye girer girmez üstümüzü çıkarıp başka kıyafetler giydirdiler ve Türkiye'nin gönderdiği uçağa bininceye kadar bu kıyafetlerden kurtulamadık. Uçak Türkiye'nin bir armağanıydı. Bu güzel karşılama ve cömertlikleri için Türk yönetimi ve halkına teşekkür ediyoruz." diye konuştu.

Ömer el-Hasi, Türkiye'nin bu güzel karşılamasının kendilerine yaşadıklarının hepsini unutturduğunu vurgulayarak, "Bizi üzen tek şey Gazze'deki Filistinli çocuklarla buluşamamamız oldu." dedi.

"Kötü hissettirmek için bize terörist muamelesi yaptılar"

İsviçreli aktivist Tabea Zouk da hapiste olmanın bütün süreçlerinden geçtiklerini, İsrail'in kendilerini dünya genelindeki siyasi baskı nedeniyle serbest bırakmak zorunda kaldığını düşündüğünü kaydetti.

Yaşadığı zorlukları anlatan Zouk, "Onlar hakkında güzel bir şey söyleyemem. Beyaz tenli, mavi gözlü ve İsviçre pasaportumun olduğunun farkındayım. Bana gemideki diğer yolculardan çok daha iyi davrandılar. Bu beyaz ayrıcalığıdır ama buna rağmen bizimle dalga geçtiler ve bizi taciz etmeye çalıştılar. Sırf bizi rahatsız etmek ve kötü hissettirmek için bir saat boyunca başlarımız yerde, güneş altında diz çökmemizi sağladılar. Kötü hissettirmek için bize terörist muamelesi yaptılar. Bir gün boyunca su içmedim. Sonra musluk suyu verdiler, onu içtim ama hiçbir yemeğe dokunmadım. Hastalanabileceğimin farkındaydım." ifadelerini kullandı.

Zouk, uçuşun çok güzel geçtiğini belirterek, "İsrail'deyken kendimi cehennemde gibi hissettim. Sonra THY'nin bu uçuşunda bize en iyi yemekleri verdiler, çok iyi davrandılar. Bize içmemiz için su ve portakal suyu da verdiler." dedi.

"Bize yaptıklarının çok daha kötüsünü Filistin halkına yapıyorlar"

Arjantinli aktivist Nicolas Calabrese, uluslararası sularda seyir haklarının ihlal edildiğini belirterek, "Bizi silah zoruyla kaçırdılar, hiçbir silahımız yoktu. Yüzlerimizi gizlemiyorduk ama onların yüzleri maskeliydi. Bize çok kötü davrandılar, ittiler, başlarımızı eğdirdiler, hatta vurdular. Neler olduğunu anlamamız, diğer teknelerdeki arkadaşlarımızın nerede olduğunu öğrenmemiz için birbirimizle konuşmamıza izin vermediler. Annemle ancak 3 gün sonra konuşabildim. Bu maruz kaldığımız büyük bir hak ihlalidir ama bize yaptıklarının çok daha kötüsünü Filistin halkına yapıyorlar. Biz mücadele etmeye devam edeceğiz." diye konuştu.

Filoya katılma kararını da anlatan Calabrese, "Benim için bu çok doğal bir karardı çünkü her gün uyanıp haberleri açtığımda bu soykırımın canlı şekilde yayımlandığını görüyordum. İsrail'in Filistin halkına neler yaptığını, bombalamaları görüyorum ve bunu artık kabul edemedim. İçimde bağırmak, ağlamak, 'Lütfen durun.' demek isteyen bir his vardı, bunu bastıramadım. Yardım etmenin birçok yolunu düşündüm ama nasıl yardım edeceğimi hiç bulamamıştım. Filo ortaya çıktığında bu fırsatı değerlendirdim." ifadelerini kullandı.

İtalyan aktivist Müslüman oldu

Filoda yer alan "Maria Cristina" gemisinin kaptanı İtalyan Tommaso Bortolazzi ise hapishanede Müslüman olduğunu dile getirdi.

Bortolazzi, soykırımı görmezden gelemeyeceği için filoya katıldığını söyleyerek, şunları kaydetti:

"Hapiste geçirdiğimiz son günler çok zordu. Arkadaşlarım Türkiye'den gelmişti ve neredeyse hepsi Müslüman'dı. Gerçekten çok korkunç bir an yaşadık. Birlikte hayatımızı riske attığımız için çok korktuk ama buna rağmen birlik içinde kaldık, birbirimize destek olduk. Arkadaşlarım namaz kılarken, İsrail işgal güçlerinin polisi içeri girip onların dua etmesini engelledi. Ben de buna karşı durma ihtiyacı hissettim. Daha sonra arkadaşımla birlikte şehadet getirdim, bu benim için yeniden doğmak gibiydi ve çok mutluyum. Umarız tüm özgür ve demokratik ülkeler İsrail'e karşı verilen mücadeleye katılır çünkü artık bu soykırımı bitirmenin zamanı geldi."

Cezayirli aktivist Ammar Ounnas da İsrailli askerlerin kendilerine hakaret ettiğini belirterek, "Küresel Sumud Filosu'nun oluşturduğu uluslararası baskının altında bizlere kötü davrandılar. 2 günümüzü belirsizliklerle geçirdik, bize ne yapacakları veya nereye götürecekleri belli değildi. Çünkü onlara güvenemezsin, ne yapacaklarını kestiremezsin. Türkiye'ye çok çok teşekkür ederiz, bizlere hayatımızın en güzel sevincini yaşattı. Bizleri hapishaneden çıkarınca 'İstanbul'a gideceksiniz.' dediklerinde inanmamıştık. Havalimanına vardığımızda THY'yi görünce inanmaya başladık." dedi.

Kaynak: AA