AA-Duşanbe
Himalayalar'ın kalbinde yer alan Nepal'in buzul alanları, iklim değişikliği nedeniyle hızla küçülüyor. Son 30 yılda ülke, buzul kütlesinin neredeyse üçte birini kaybederken, buzulların erime hızı son yıllarda daha da artmış durumda.
Buzul kaybı, hem Nepal'in ekosistemleri hem de yerel halk için ciddi tehditler oluşturuyor. Erime sonucu oluşan buzul gölleri, ani buzul gölü taşkını riskini artırıyor. Bu taşkınlar altyapıya zarar veriyor ve kırsal bölgelerde yıkıcı sellere yol açabiliyor.
Buzulların erimesi, tarım, enerji üretimi ve içme suyu açısından kritik öneme sahip su kaynaklarının sürdürülebilirliğini de tehlikeye atıyor. Bu durum, Nepal'de buzullardan beslenen nehirlerle geçimini sağlayan milyonlarca insanı doğrudan etkiliyor.
Himalaya buzullarının çoğu 2100 yılına kadar yok olabilir
Uluslararası Dağlık Kalkınma Merkezinin (ICIMOD) yayımladığı rapora göre, küresel ısınma mevcut hızında devam ederse, Himalaya bölgesindeki buzullar, 2100 yılına kadar hacimlerinin yüzde 75'ini kaybedebilir.
Hindukuş-Himalaya kuşağında yer alan buzulların erimesinin, ani taşkınlara ve ciddi su kıtlığına yol açarak, bölgedeki dağlık alanlarda yaşayan 240 milyon insanla birlikte Hindistan, Pakistan, Çin ve diğer çevre ülkelerdeki 1 milyar 650 milyon insanı etkileyeceği belirtiliyor.
"Sera gazı emisyonlarını azaltmaktan başka seçeneğimiz yok"
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Nepal Ofisi İklim Değişikliği ve Dirençlilik Programı Analisti Deepak KC, Tacikistan hükümetinin girişimiyle başkent Duşanbe'de düzenlenen Buzulların Korunması Konferansı kapsamında AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Başta Hindukuş Himalaya bölgesi olmak üzere, dünya genelindeki buzul alanlarının alarm verici hızda eridiğini belirten KC, "Yalnızca Himalayalar ya da Alp Dağları değil, küresel ölçekte buzullar gözle görülür şekilde eriyor. Bu süreç düşündüğümüzden çok daha hızlı ilerliyor. Birçok değerli buzulumuzu kaybedebiliriz." dedi.
KC, dünya genelinde 2 milyardan fazla insanın buzul kaynaklı suya ihtiyaç duyduğuna işaret etti.
Buzulların korunması için acil önlem alınması gerektiğini vurgulayan KC, "Sera gazı emisyonlarını azaltmaktan başka seçeneğimiz yok. Paris Anlaşması'nın hedeflerine uymadan buzul erimesini durdurmamız mümkün değil." diye konuştu.
KC, Nepal'deki buzulların da hızla eridiğini, bu erimeyle çok sayıda buzul gölünün oluştuğunu ve bunun da ani buzul gölü taşkınları riskini artırdığını söyledi.
Nepal'de onlarca buzul gölü taşkınının kayıtlara geçtiğini aktaran KC, Ağustos 2024'te meydana gelen bir taşkında ise bir köyün tamamen yok olduğunu kaydetti.
KC, buzul erimesinin yol açtığı tehlikelerin yalnızca dağlık ülkeleri değil, dünyadaki bütün ülkeleri doğrudan etkilediğine dikkati çekerek, "Buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesine de neden oluyor. Yani buzul erimesi kaynaklı krizler sadece dağlık ülkelerin değil, alçak rakımlı ülkelerin de meselesi haline geldi." ifadelerini kullandı.
Buzulların korunmasına yönelik saha çalışmaları
UNDP'nin buzul kaynakları felaket risklerini azaltmak amacıyla Nepal'de yürüttüğü çalışmaları anlatan KC, ülkedeki buzul göllerinin konumlarını belirleyerek ayrıntılı envanter hazırladıklarını, risk seviyesi yüksek olanları tespit edip bu göllerde su seviyesini düşürmek için müdahalelerde bulunduklarını söyledi.
KC, "Göldeki suyu kontrollü şekilde boşaltarak sürekli akışı sağlıyoruz, bu da birikmeyi ve taşkın riskini azaltıyor." dedi.
Buzul gölleri çevresine erken uyarı sistemleri kurarak olası taşkınlara karşı önlem aldıklarını bildiren KC, bu sayede tehlike anında bölgedeki halkı bilgilendirerek tahliye sürecini hızlıca başlatabildiklerini aktardı.
Uluslararası işbirliğinin önemi
Duşanbe'de düzenlenen Buzulların Korunması Konferansı'nın önemine dikkati çeken KC, bu tür uluslararası etkinliklerin ses getirmesi ve karar vericileri harekete geçirmesi açısından önemli olduğunu dile getirdi.
Buzulların hızla eridiğini ve zamanın daraldığını vurgulayan KC, iklim değişikliğiyle mücadelede sadece bölgesel değil, kıtalar arası işbirliği gerektiğinin altını çizdi.
KC, "Değişim yaratmak için sesimizin her zamankinden daha güçlü çıkması gerekiyor. Bu tür konferanslar, o sesi daha da yükseltiyor, farklı bakış açılarını bir araya getiriyor ve liderlerin konuya duyarlılığını artırıyor. Böylece harekete geçmeleri mümkün oluyor." değerlendirmesinde bulundu.