İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde, 6 Ağustos 1945'te Hiroşima'ya, üç gün sonra ise 9 Ağustos'ta Nagazaki'ye atılan atom bombaları, yaklaşık 200 bin insanın ölümüne neden oldu. Hayatta kalanlar ise kuşaklar boyunca süren sağlık sorunlarıyla mücadele etti. Bu olay, nükleer silahların yıkıcı gücünü tüm dünyaya gösteren karanlık bir dönüm noktasıydı.
Ardından gelen Soğuk Savaş yıllarında, ABD ve Sovyetler Birliği önderliğinde başlayan nükleer silahlanma yarışı, dünyayı defalarca “felaketin eşiğine” getirdi. 1968 yılında imzalanan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) ile bu silahların kontrol altına alınması hedeflendi, ancak birçok ülke bu anlaşmayı ya imzalamadı ya da etkili şekilde uygulamadı.
Nükleer silahsızlanma talebi sadece devletler düzeyinde değil, küresel sivil toplumda da yankı buluyor. Aralarında ICAN (Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Kampanya), Greenpeace, Atomwaffenfrei ve Nobel Barış Ödüllü aktivistlerin yer aldığı çok sayıda kuruluş, #NuclearFree2030 etiketiyle uluslararası bir kampanya başlattı. Amaç, 2030 yılına kadar tüm dünyada nükleer silahların kaldırılması yönünde bağlayıcı adımlar atılmasını sağlamak.
Dünya, bir dönüm noktasında. Nükleer silahların varlığı, artık sadece askeri değil, ahlaki ve insani bir tehdit olarak da görülüyor. Bu çağrı, geçmişin acılarını hatırlarken geleceğin umutlarını koruma mücadelesi…
Ve bu mücadele, her zamankinden daha çok birlik, cesaret ve kararlılık gerektiriyor.
Nükleer silahlar, sadece devletlerin güvenliğini değil, tüm insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Dünya, Hiroşima’dan Çernobil’e, Fukushima’dan nükleer deneme sahalarına kadar onlarca örnekte, bu teknolojinin ne kadar kontrolsüz bir yıkım getirebileceğini gördü.
“Geleceğimizi yok edecek bir teknolojiyi miras almak istemiyoruz. Barış içinde bir dünya istiyoruz.”