MHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında Terörsüz Türkiye hedefine ilişkin açıklamalarda bulundu.
"Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge” hedefimiz yeni yüzyılda en büyük kozumuz, en müteyakkız kudretimiz olacaktır. Türkiye kamburlarından kurtuldukça birileri zırvada sürekli yeni bir faza, yalan ve iftirada bir üst aşamaya geçmektedir. Bize yönelik, “Sen olmuşsun İmralı, etrafındaki alkış ekibi olmuş Kandil. Siz varken PKK’ya gerek yok” diyen devşirilmiş aslan yavrusuna diyeceğim çok şey olsa da, bir lafına bakıyorum laf mı diye, bir de söyleyene bakıyorum adam mı diye. İki durumda da karşımda ciddiye alınacak bir insan sureti, dikkatle inceleyeceğim bir cümle düzeneği kesinlikle göremiyorum" ifadesini kullanan MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin satırbaşları şöyle oldu:
Ne güzel de ifade etmiş Hz.Mevlana; “İnsanı gördüklerinden ibaret sayma, göremediklerinde ara. İçidir hakikatin resmi, dışı sadece manzara.”
Yoksa insanın içinde hakikat baksak ne çıkar, bakmasak ne yazar. Bilen bilir bu tiplerin içinde kaynayan fitne kazanlarını, bilmeyen ne bilsin dışından taşan arızalı ve hasarlı yanlarını. Engizisyon zulmü Galile’ye dünyanın dönmediğini söyletmişti.
Ancak dışarı çıktığında söylediği tarihin ufkunda çınlamıştı: Ne yaparsanız yapınız, dünya dönüyor ve dönecek. İyi kılıflı kötü ve kötürüm emel sahipleri ne yaparsa yapsın, ne derse desin Terörsüz Türkiye’nin şafağı sökecek, yüreklerimizde dikilen fideler meyvesini yakında verecektir.
Bir düşünürün dediği gibi; “Herkesin her şeyden haberdar olduğu, üstelik hiçbir şey yapmadığı, her şeyle dayanışma içinde görünüp yerinden bile kımıldamağı bir dünyada” maskeli yüzlerin, art niyetli siyaset bezirganlarının, atı arabanın ardına koşmaya çalışan ahmakların paçamızdan tutmasına, önümüzü kesmesine billahi müsaade etmeyeceğiz.
Tarihte Babil nasihatçileri diye bir kavram vardır. Söylenenlere göre, Babil’de doktor yokmuş. Hastalığı olanlar meydanda toplanır, gelen geçenden yakalandıkları hastalıklar için öğüt dilenirlermiş. Zengin işadamları itibar kazanmak için her fırsatta öğüt verirlermiş. Kimisi şahsi deneyiyle övünür, kimisi de laf ola beri gele konuşurmuş. Ancak Babil’de herhangi bir illete çare üretildiği de görülmemiş. Çünkü Babil’de sorununun çözümü için akıl yerine beyhude öğüt vermenin kolaycılığı, boşa sallayıp dolu tutmanın sorumsuzluğu egemenmiş. Bizim Babil nasihatçilerine karnımız toktur. Terörsüz Türkiye’ye karşı gelenler, hele bir itiraf etsinler; terör bitsin mi, bitmesin mi? Milli birlik ve kardeşlik Cumhuriyet’in yeni yüzyılına mühür vursun mu, vurmasın mı?
Küresel ve bölgesel siyaset masasında kartlar yeniden dağıtılırken, menü mü olalım, yepyeni bir millet menkıbesine imza mı atalım? Hıyanet derecesinde gaflete kapılanlar, bir açıklasınlar da öğrenelim. Zekanın sınırları vardır, ama geri zekalılıkta hiçbir eşik ve sınır yoktur. Sınır ve eşik tanımayan güruha neyi anlatsak nafile, neyi göstersek boşunadır. Çünkü onların zeka seviyesiyle bizim rekabet etmemiz, onların dip seviyesine inip de yapacağımız ikna çabasından sonuç almamız yalnızca muhal bir hayaldir. Biz hayalin değil kutlu hedeflerin peşinden koşuyoruz.
Patrona Halil aydınlık çağımızı başlatma amacında olduğu iddia edilen Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’yı katletmişti. 1.Mahmut Patrona Halil’i saçlarından yakalamış ve başını musalla taşına vururken şunları söylemişti: “Bu habis kelle gidince ülkeyi ışık kaplayacak.” 300 yıla yaklaşan o ışık arayışı sonunda ufuk çizgimizde belirmiştir. Bu ışığı perdeleyecek bir ucube ve uyduruk siyasi zihniyete tahammülümüz asla yoktur. Geleceğin yol haritasını geçmişin tecrübeleriyle çizmekten başka seçeneğimiz de yoktur. Kaldı ki ne kadar geçmişe bakarsak o kadar ileriyi görmemiz mümkündür. Ruh enginliğine ve özgüvene sahip toplum veya milletler yeri geldiğinde geçmişleriyle yüzleşmeyi bilecek kadar cesurlardır. Türk milleti yaklaşık iki yüz yıldır ekonomik baskılara, diplomatik tehditlere, siyasi dayatmalara maruz kalmıştır. Yine de daha huzurlu bir hayat, daha güvenli bir toplum, daha istikrarlı bir ekonomi, daha güçlü bir devlet özlemi milli yüreklerde kor gibi durarak alev alacağı zamanı beklemiştir.
Aziz milletimiz yoksul, yorgun, yılgın, bitkin, durgun ve düşkün olduğu dönemlerde bile umudunu hiç kaybetmemiş, kutlu hedeflerinden en ufak sapma göstermemiştir. Zalim sömürgecilerin stratejik hesapları devleşmiş iman karşısında tıpkı çorap gibi sökülmüş, tıpkı kumdan kaleler gibi devrilmiştir.
Nezih mizaçlı insanımız ekmeğini büyütmek, aşını kaynatmak, işini bulmak, ekonomik güvenliğini tesis ve temin etmek için her zorluğa katlanmış, her çileye dayanmıştır. Fakat siyasi, tarihi, kültürel varlığımız emperyalist ambargo ve yaptırımlarla taciz edilmiş, sürekli tahribata uğramıştır. Bu nedenle yaşadığımız ekonomik ve siyasi sorunların içyüzünü, can alıcı noktalarını doğru tahlil, doğru yorumlamak zorundayız. Eklektik ve mütereddit yorumların, peşin yargıyla beslenmiş, siyasi hırsla perçinlenmiş, husumetle derinleşmiş değerlendirmelerin bizi bir yere götürmesi, sağlıklı sonuçlara kapı aralaması imkansızdır.
Bu ülke hepimizindir. Bu vatan üzerinde yaşayan her insanımızın yeryüzü cennetidir. Temiz bir dil kullanmak, empati kurmak, erdemli olmak, meseleleri geniş bir açıyla ele almak öncelikle siyasi partilerin, sonra da herkesin müşterek sorumluluğudur. Birbirimizi suçlayarak, birbirimize düşman muamelesi yaparak kin ve öfkelerimizi yarıştırmak Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Aklıselim ve kalbiselim çizgiden savrulmanın bedeli herkes için ağır olacaktır.
Terörsüz Türkiye hedefinde adım adım sona yaklaşılmaktadır. Meclis’te kurulan komisyon çalışmalarını kısa süre içinde ikmal edecektir. Bizim meselemiz Türkiye’nin yeni bir kurtuluş mucizesiyle zirveye tutunmasıdır. Bizim meselemiz vatandır, millettir, devlettir, al bayrağın altında 86 milyonun tek yürek olmasıdır.
Bu arada bizimle milliyetçilik konusunda, vatan ve millet sevgisi hususunda boy ölçüşmeye çalışan siyasi tufeylilere diyorum ki; İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez, Zira bu terazi o kadar sıkleti çekemez.