MHP Kahramanmaraş Milletvekili Zuhal Karakoç, TBMM Genel Kurulu’nda 2026 yılı bütçe görüşmeleri kapsamında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Çevreyi korumanın vatanı, insanı ve istikbali muhafaza etmek anlamına geldiğini vurgulayan Karakoç, afetlere dirençli şehirler inşa etmenin deprem gerçeğiyle yüzleşmiş Türkiye için bir tercih değil zorunluluk olduğunu ifade etti. Çevreciliğin milliyetçiliğin bir gereği olduğunu belirten Karakoç, afetlere dayanıklı şehirler kurmanın gelecek nesillere karşı bir namus borcu olduğunu dile getirdi. Türk milliyetçiliğinin, toprağıyla, taşıyla ve insanıyla bu memleketi koruma sorumluluğu taşıdığını söyledi.
"Çevreyi korumak; vatanı, insanı ve istikbali muhafaza etmektir. Afetlere dirençli şehirler kurmak, deprem gerçeğiyle yüzleşmiş aziz milletimiz için bir tercih değil; mecburiyettir. Çevrecilik milliyetçiliğin bir gereği; afetlere dayanıklı şehirler inşa etmek ise gelecek nesillerimize olan namus borcumuzdur. Çünkü Türk milliyetçiliği; toprağıyla, taşıyla, insanıyla bu memleketi koruma sorumluluğudur."
Devletin Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından 11 ilde büyük bir imar ve ihya sürecini kararlılıkla sürdürdüğünü ifade eden Karakoç, konutların yükseldiğini ve hak sahiplerinin evlerine kavuştuğunu belirterek bu irade ve emeği takdir ettiklerini söyledi. Bununla birlikte sahada karşılaşılan bazı yapısal sorunların da yapıcı bir anlayışla dile getirilmesi gerektiğini vurguladı.
Depremin yalnızca şehirleri değil, yerel ekonomileri de derinden etkilediğine dikkat çeken Karakoç, yeniden imar sürecinde tedarik ve yapım faaliyetlerinin mümkün olduğunca yerel firmalar üzerinden yürütülmesinin ekonomik ve sosyal açıdan büyük önem taşıdığını ifade etti. Ancak ihale süreçlerinde aranan 2023 yılı iş bitirme şartının, deprem bölgesindeki birçok yerel firma tarafından karşılanamadığını; bu nedenle şehirlerini en iyi tanıyan firmaların sürecin dışında kaldığını söyledi. İhaleleri alan firmaların çoğu zaman sahaya gelmeden işleri taşeronlar aracılığıyla yürüttüğünü belirten Karakoç, bunun süreci uzattığını, maliyetleri artırdığını, kalite ve denetim zincirini zayıflattığını, sorumluluğun dağılmasına yol açtığını ve muhatap bulunmasını zorlaştırdığını dile getirdi.
"Deprem sadece şehirlerimizi değil, yerel ekonomileri de derinden etkilemiştir. Bu nedenle yeniden imar sürecinde, tedarik ve yapım faaliyetlerinin mümkün olduğunca yerel firmalar üzerinden yürütülmesi hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük önem taşımaktadır. Fakat ne yazık ki ihale süreçlerinde aranan 2023 yılı iş bitirme şartı, deprem bölgesindeki yerel firmalarımızın büyük çoğunluğu tarafından karşılanamamış; bu durum, şehirlerini en iyi tanıyan firmaların sürecin dışında kalmasına neden olmuştur. İhaleleri alan firmalar çoğu zaman sahaya bizzat gelmeden, işleri çok sayıda taşeron aracılığıyla yürütmektedir. Böylece hem süreç uzamakta hem maliyetler artmakta hem de kalite ve denetim zinciri zayıflamaktadır. En önemlisi ise sorumluluk dağılmakta, olası aksaklıklarda muhatap bulmak zorlaşmaktadır.
Bizim beklentimiz; deprem konutlarında, işi bizzat yapmayan, yalnızca aracı konumunda kalan yapıların azaltılması; yerel kapasitenin daha güçlü şekilde sisteme dâhil edilmesidir. Bu yaklaşım hem devletimizin menfaatini koruyacak hem de şehirlerin daha sağlıklı ve hızlı ayağa kalkmasını sağlayacaktır.
Çünkü biz biliyoruz ki; BETONLA ŞEHİR KURULUR AMA İNSANLA MEMLEKET OLUR."
Karakoç, beklentilerinin deprem konutlarında işi bizzat yapmayan ve yalnızca aracı konumunda kalan yapıların azaltılması, yerel kapasitenin daha güçlü biçimde sisteme dâhil edilmesi olduğunu ifade etti. Bu yaklaşımın hem devletin menfaatini koruyacağını hem de şehirlerin daha sağlıklı ve hızlı şekilde ayağa kalkmasını sağlayacağını vurguladı. “Betonla şehir kurulur ama insanla memleket olur” diyen Karakoç, şehirleri ayağa kaldırırken insanı merkeze alan, yerelin sesine kulak veren ve sahadaki gerçekliği gözeten karar mekanizmalarının işletilmesi gerektiğini söyledi.
Bu anlayışla devletin nizamını yaşatan, vatandaşların gönül ufkuna alan açan, tarihi ve kültürüyle yaşayan, vizyoner ve estetik şehirler inşa edilebileceğini ifade eden Karakoç, Kahramanmaraş’ın yeniden yapılandırılmasında kent ruhu ve mimari dokunun da şehrin tarihine ve şanına yakışır nitelikte olması gerektiğini belirtti. Nüfusu dikkate alan uzun vadeli planlamalar yapılması, sosyal alanlar ve otopark gibi temel ihtiyaçların yalnızca bugünü değil yarını da karşılayacak şekilde ele alınması gerektiğini dile getirdi.
Şehrin en acil ihtiyaçlarından birinin modern kentleşmenin olmazsa olmazı olan şehir içi ulaşımda raylı sistemin hayata geçirilmesi olduğunu vurgulayan Karakoç, bu yönde gerekli bütçenin Kahramanmaraş’a tahsis edilmesinin vatandaşların haklı ve mütevazı bir beklentisi olduğunu söyledi.
Konuşmasının sonunda taleplerinin lüks değil hayati olduğunu belirten Karakoç, bunların bir temenni değil en doğal hak olduğunu ifade etti. Devlet aklının şehirleri zamana havale etmeyeceğini, yıkılanı ayağa kaldıracağını, yarayı saracağını ve vatandaşını sahipsiz bırakmayacağını vurgulayan MHP'li Karakoç, Kahramanmaraş’ın bütçeden ayrıcalık değil hakkını istediğini söyledi. 2026 yılı Bakanlık bütçesinde bu ihtiyaçların karşılık bulmasını temenni ettiğini söyleyerek tamamladı.
"Taleplerimiz lüks değil; hayatidir. Taleplerimiz bir temenni değil, en doğal hakkımızdır. Çok iyi biliyoruz ki devlet aklı; şehirlerini zamana havale etmez. Devlet aklı; yıkılanı ayağa kaldırır, yarayı sarar, vatandaşını sahipsiz bırakmaz. Kahramanmaraş, bütçeden ayrıcalık değil; hakkını istemektedir."



