Türkiye ile Irak arasında su kaynaklarının yönetimine ilişkin yeni bir işbirliği anlaşması için kritik bir sürece girildi. Ankara ve Bağdat arasında son aylarda artan diplomatik temaslar, sadece güvenlik ve ticaret alanlarında değil, su kaynaklarının sürdürülebilir ve ortak kullanımı bağlamında da önemli bir aşamaya ulaştı. Özellikle Dicle ve Fırat nehirleri üzerinden paylaşılan su miktarı, hem iki ülkenin siyasi gündeminde hem de bölgenin uzun vadeli istikrarı üzerinde belirleyici rol oynuyor.
Su Sorunu: Kökleri ve Güncel Durum
Dicle ve Fırat nehirleri tarih boyunca Mezopotamya uygarlıklarının can damarı olarak bilindi. Günümüzde ise bu iki nehir, hem Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde hem de Irak'ın büyük bir kısmında tarım, içme suyu ve enerji üretimi gibi hayati sektörlere hayat veriyor. Ancak son 30 yılda artan kuraklık, nüfus artışı, baraj projeleri ve plansız su kullanımı, iki ülke arasında gerilimi artıran temel unsurlar haline geldi.
Irak, özellikle 2000'li yılların başından bu yana Dicle Nehri'nde su seviyelerinin düşmesi nedeniyle ciddi bir tarım krizi yaşıyor. Türkiye’nin üst havza konumunda olması ve suyun önemli bir bölümünü kontrol etmesi, Bağdat yönetimi tarafından zaman zaman ‘su baskısı’ olarak yorumlandı.
Yeni İşbirliği: Ortak Komisyon ve Veri Paylaşımı
Son dönemde iki ülke arasındaki temaslar, bu sorunların çözümü için önemli adımların atıldığına işaret ediyor. Türkiye, Irak ile "Su Kaynakları Yönetimi Ortak Komisyonu" kurulması yönünde bir teklifte bulundu. Bu komisyon, iki ülke arasında düzenli veri paylaşımı yapılmasını, nehirlerin akış rejimlerinin ortak izlenmesini ve su kullanımında adil, sürdürülebilir bir model üzerinde uzlaşılmasını hedefliyor.
Cumhurbaşkanlığı düzeyinde yapılan görüşmelerde, Irak’ın su altyapısını güçlendirecek Türk firmalarıyla yapılacak projelerin de gündeme geldiği belirtiliyor. Böylece Türkiye, sadece suyu sağlayan ülke değil, aynı zamanda su teknolojisi alanında işbirliği yapan aktör kimliğini de artırmayı amaçlıyor.
Stratejik ve Bölgesel Etkiler
Ankara ile Bağdat arasındaki su işbirliği sadece iki ülkenin ilişkileriyle sınırlı değil. Su güvenliği, günümüzde enerji ve gıda güvenliğiyle doğrudan bağlantılı görülüyor. Türkiye’nin Irak’la olumlu ilişkileri, aynı zamanda İran ve Körfez ülkeleriyle olan dengeleri de etkiliyor.
Uzmanlara göre, Irak’ta su krizinin hafifletilmesi, bölgedeki göç dalgalarını azaltabilir, radikal grupların güçlenme ihtimalini zayıflatabilir ve Suriye-Irak-Türkiye üçgeninde istikrarı yeniden tesis edebilir.
Eleştiriler ve Endişeler
Irak iç kamuoyunda ise Türkiye ile yapılacak su anlaşmalarının ülke egemenliğini zedeleyebileceğine dair eleştiriler de mevcut. Özellikle bazı siyasi gruplar, Türkiye'nin Musul ve Kerkük’te artan ekonomik ve güvenlik etkisini su politikaları üzerinden daha da güçlendirebileceği konusunda çekincelerini dile getiriyor.
Türkiye tarafında ise GAP bölgesinde devam eden sulama projeleri nedeniyle su paylaşımının tamamen Irak lehine olması gerektiği görüşüne karşı çıkan çevreler bulunuyor. Ancak her iki tarafta da genel eğilim, suyun bir çatışma unsuru değil, işbirliği aracı olarak değerlendirilmesi gerektiği yönünde.
Sonuç
Türkiye-Irak su işbirliği konusunda atılan yeni adımlar, yakın tarihte iki ülke arasında yaşanan en önemli diplomatik gelişmelerden biri olarak görülüyor. Ortak su yönetimi ve uzun vadeli stratejik işbirliği, yalnızca iki ülke için değil, tüm bölge için barış ve refah vadeden bir model sunabilir.
