TÜRK MİLLETİN RUHU: MERHAMET, GURUR, VE ŞEHADET
Katran karası geceleri yaşamadık; sadece gündüzlerimizde katran karasıydı. 100 yılın evvelinde… Ana kucağından, baba ocağından, okul sırasından geçip toprağa çekirgeleri katık ettik; henüz 15’imizde… Peygamber toprağından bizi, ciğerimizi nasıl söke söke aldılar… Unutmadık. “Unutmak” kelimesini destana arr saydık.
Geçirilir mi Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa’dan, Ermeni çetelerinin bağrına saplanan, dağlara adını yazdıran Kazım Karabekir’den, Enver Paşa’dan… Cephedeki askere su taşırken vurulan anamızdan, düşmanla çatışmak için kılık değiştiren Kara Fatma’dan, adına destanlar yazılan Nene Hatun’dan ve nice isimsiz kahramandan… Allah’ın adını, devletinin şanını, yiğitlerinin kanını yerde bırakmayanlara and olsun. Hilalin gölgesindeki yâslı yürekleri unutmayacağız. Her adımda şu hedenin fışkırdığı bu topraklarda… Can sağ iken toprak verilmeyeceğini bir destur gibi ay yıldızlı bayrakta asılı durduğunu biliyoruz.
Atilla’dan aldığımız buyruğu hatırlayalım: “Türkler savaşmaya başlarsa şeytanı cehennemde esir alır.” Sözü bugün, 102. yılda bir kez daha hatırlatalım. Bu dünyanın gündüzüne gecesine sığmayan tek milletin inancına, imanına bir kere daha ne kadar sahip çıkması gerektiğini görüyoruz. 100 yıllar öncesinden nasıl bugüne geldiğimizi, Cumhuriyet’i nasıl kurduğumuzu ne kadar biliyoruz, gelin yakından bakalım.
Türk toplumunu çağdaşlaştırmayı amaçlayan Türk devriminin bir parçası olan yenileşme ve reformların öncüsü 29 Ekim Cumhuriyet’in ilanıdır. Ülkemiz bu 102 yıl içerisinde; 1930’larda belediye, 1934’te genel seçimlerde Avrupa’dan önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Tarihi ve dili korumak için kurumlar kuruldu. Türkiye’nin dünya ile entegrasyonu sağlandı; milletler arası saat, takvim ve rakamlar kullanılmaya başlandı. Kısa sürede genç Türkiye Cumhuriyeti, yepyeni kurum ve kuruluşları ile dünyada hak ettiği yeri aldı. Teknoloji’den savunma sanayisine, dış politikaya kadar; kültür ve sanatta birçok başarı elde edildi. Dışa bağımlılığın azalması noktasında önemli çalışmalar yapıldı.
Aziz millet, geçmişten bu yana nice badireler atlatarak, nice büyük engelleri tek başına aşarak Cumhuriyetimizi 102. yılına taşıdı. Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra vatan topraklarından hiç ayrılmadı. Tüm görüşmeler Türkiye’de gerçekleşti. Aydın nesillerin yetişmesi noktasında bir çok çalışma yapıldı. Dünyaya kendi tarihlerini anlatan milletler, yazdıkları kitaplarda Türk milletini yanlış ve barbar olarak tanıtıyordu. Atatürk, kurduğu ekiple o kitapları tek tek buldurdu ve toplattı. Bir komisyon kurdu ve tarihimizi, şanımızı, vatanımızı nasıl koruduğumuzu anlattırdı. İşte o kitaplar bugün dünyanın birçok ülkesinde, Atatürk sayesinde raflarda yerini aldı.
Dışardan Türk milletini yıkamayan düşmanlar; içerden her dönem ülkeyi karıştırmayı amaçladı. Hain içeriden olunca kapı kilit tutmazmış, oğul — sözünü birbirinden farklı dönemlerde yaşadık, gördük. Etrafımızı saran Arap, Yunan, Rum, Ermeni, Rus, İngiliz; evet bugün çağdaş denilen dünyada şu an komşumuz. Ancak bıraktığımız topraklara dönüp baktığımızda kimlerin düşman olduğunu biliyoruz. Mehmet Akif Ersoy’un duvarlara kazıdığı “Korkma” diye başladığı İstiklal Marşı’mızın her bir satırı yaşanmadan yazılmadı. Ve o şairin elinden dökülen başka sözlerde “Âsım’ın nesli… diyordum ya… neslimiş gerçek: İşte çiğnetmedi namûsun’u, çiğnetmeyecek.” satırları bu şehitler ocağında nice acıları sakladı bağrında.
Nasıl mı? Anlatalım… Bugün komşumuz olan, şimdilerde ABD’nin ileri karakolu konumunda adlandırılan; 100 yıl önce Ermeni çeteleri olarak kol gezen düşmanlarımız… Düşman postallarının kutsal vatan yurduna girdiği günlerde, Bayburt’un Aydıntepe ilçesine bağlı Yukarıkırzı köyünde kadınlarımız namuslarını, şereflerini, iffetlerini korumak için çocuklarıyla beraber tek tek su kuyusuna atlayarak şehit oldu. Bugün o kuyu anıt olarak o günlerin izini taşıyor. Düşmanlarımızın koyun postuna bürünmüş bir çakal olduğu dönemde en güvenilen din adamlarının boynunda haç, en sevilen askerlerin bir siyonist olduğunu gördük. Yaşadık. Milletı alevi-sünni diyerek 100 yıllık süre içinde defalarca bölmeye, parçalamaya yemin eden düşman; istediğini hiçbir zaman alamadı. Tüm o oyunlara rağmen…
Biz, Allah’ın gazabını bilen, sevgisini tadan, tüm yaratılmışlara da merhametle yaklaşan; ancak kimsenin önünde de eğilmeyen; dünyada yaşamış, yaşıyor ve yaşayacak olan yegâne milletiz. Ölümü düğün sayar, kefeni yanımızda yoldaş ederiz. Ayımızla yıldızımızla bugün her platformda yaşadığımızı gösteren sarsıntılardan eğilmeden çıkan tek ülkeyiz. Sadece büyük Atatürk’e değil; Oğuz Kağan’a, Atilla’ya, Timur’a, Alparslan’a, Fatih Sultan Mehmet’e sözümüz, yeminimiz olsun: Cumhuriyet’i kurduk, yaşatacağız. Hilalin gölgesini bile nasip etmediğimiz hainler’e diyoruz ki; ol deyince olduranın adıyla çıktığımız bu yolda Türklük şuuru ile Cumhuriyeti sonraki nesillere şerefle bırakacağıma and içiyorum.
Cumhuriyet’in 102. yılı kutlu olsun. Aziz milletin varlığı daim olsun!