19.yüzyıl İngiltere’si... Sanayi devriminin gölgesinde büyüyen şehirler, hızla değişen bir toplum yapısı, farklı inanç ve kültürlerin bir arada yaşadığı bir dönem. İşte tam bu dönemde, Liverpool’un sisli sokaklarından biri, tarihin akışını sessizce değiştiren bir adama tanıklık ediyordu: William Henry Quilliam.

Bir İngiliz avukat olarak başladığı hayat yolculuğu, onu beklenmedik bir dönüşüme sürükleyecekti. Batı medeniyetinin değerleri içinde yetişmişti; ama içinde bir boşluk, bir arayış vardı. Bu arayış onu 1877 yılında İslamiyet’le tanıştırdı. O gün, William Quilliam artık aynı insan değildi. Müslüman oldu ve “Abdullah Quilliam” adını aldı.

Yeni inancını gizlemedi, aksine onun ışığını İngiltere’nin kalbinde yaymak için yola çıktı. O dönemde İngiltere’de Müslüman olmak cesaret isterdi. Zira İslam, halkın gözünde gizemli, hatta kimi zaman “yabancı” bir inançtı. Quilliam bu önyargıları kırmak için kalemini ve inancını birleştirdi.

1887’de “The Crescent (Hilal)” adını verdiği bir dergi çıkardı. Amacı, İslam’ın doğru anlaşılmasını sağlamak, önyargılara bilgiyle cevap vermekti. Dergi kısa sürede geniş kitlelere ulaştı; İngiltere’nin dört bir yanında hem merak hem saygı uyandırdı.

Ancak Quilliam’ı asıl tarihe geçiren, 1893 yılında Liverpool’da kurduğu İngiltere’nin ilk camisi oldu. Bu cami sadece bir ibadet mekânı değildi; aynı zamanda eğitim, sosyal dayanışma ve kültürel faaliyetlerin merkeziydi. Çocuklara Arapça ve Kur’an öğretiliyor, yetişkinlere İslam’ın değerleri anlatılıyordu. Kısacası Quilliam, İngiltere’de Müslüman kimliğinin ilk örgütlü temellerini atmıştı.

Onun bu gayreti, dönemin Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’in dikkatinden kaçmadı. Padişah, Quilliam’ın çabasını takdir etti ve onu Britanya ve Adalarındaki Müslümanlardan sorumlu Osmanlı Şeyhülislamı olarak atadı. Böylece Quilliam, Osmanlı tarihinin Avrupa’da resmen görevlendirilmiş ilk ve tek Şeyhülislamı unvanını aldı.

Ne var ki, tarihin rüzgârı her zaman aynı yönden esmez. 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde, Avrupa siyasetinde savaş bulutları toplanıyordu. Müslüman topluluklar üzerinde baskılar arttı, Quilliam’ın etkisi azaldı. Cami kapandı, dergisi sustu, o ise hayatının son dönemini sessizce, mütevazı şartlar altında geçirdi.

Bugün Liverpool’da Quilliam’ın kurduğu o caminin yerinde anıtlar, onun hatırasını yaşatan izler var. İngiltere’de Müslüman toplumu denince, adı hâlâ saygıyla anılıyor.

Abdullah Quilliam’ın hikayesi, yalnızca bir din değiştirmenin öyküsü değildir. O, inançlar arasında köprü kurmanın, anlayışın ve saygının mümkün olduğunun en güzel kanıtıdır.

Bir İngiliz avukat olarak başladığı yolculuğu, bir Osmanlı şeyhülislamı olarak tamamlayan Abdullah Quilliam, bize şunu hatırlatıyor:
Gerçek medeniyet, farklılıkların çatışmasında değil, anlamaya çalışmaktan doğar.