Osmanlı tarihinde, adı hem zarafetle hem de kalemiyle anılan bir isim vardır: Adile Sultan. Hem hanedanın tek kadın şairi, hem de dönemin en güçlü kadın figürlerinden biri… Eğitimli, dindar, yardımsever ve aynı zamanda kayıplarının acısını şiirlerine yansıtan bir kadın. Kadınların eğitim alması için öncülük yaparak haremin sınırlarını aşan ilk isimlerden olmuştur.
Çocukluk ve Eğitim Yılları
1826’da İstanbul’da, Sultan II. Mahmud ile Zernigar Sultan’ın kızı olarak dünyaya gelen Adile Sultan, daha doğumunun hemen ardından annesini kaybetti. Henüz 13 yaşındayken de babası Sultan II. Mahmud’un vefatıyla yetim kaldı. Onunla ağabeyi Sultan Abdülmecid ilgilendi.
İyi bir öğrenim gören Adile Sultan; Arapça, Farsça, edebiyat, tasavvuf, müzik ve hat dersleri aldı.
Saraydaki Görkemli Düğün
19 yaşına geldiğinde, Kaptan-ı Derya Mehmet Ali Paşa ile evlenmesine karar verildi. Düğün töreni, Osmanlı sarayında yaşanan en dikkat çekici olaylardan biri olarak tarihe geçti. Evlendikten sonra, bugün Mimar Sinan Üniversitesi’nin bulunduğu Fındıklı’daki Neşetabad Sarayı, Adile Sultan’a tahsis edildi.
Kayıplar ve Tarikata Yöneliş
Adile Sultan’ın tek çocuğu Hayriye Sultan, 1865’te İskodralı Mustafa Şerifî Paşazade Rıza Bey’le evlendirildi. Ancak kısa süre içinde önce eşini, ardından kızını kaybeden Sultan, büyük bir hüzne boğuldu. Bu kayıpların ardından bir tarikata bağlandı.
Divan Düzenleyen Tek Osmanlı Kadını
Hanedanın tek kadın şairi olan Adile Sultan’ın şiirlerinin büyük bölümü dinî-tasavvufî nitelikler taşımaktadır. Babası, eşi, kızı ve kardeşleri için kaleme aldığı şiirler Divanı’nda geniş yer tutar. “Tahassürname” ve “İftırakname” gibi şiirlerinde kayıplarının hüznünü yoğun biçimde yansıtmıştır.
Osmanlı hanedanından divan düzenleyen tek kadın şair olması ise onu tarihte ayrıcalıklı bir yere koyar. Ayrıca, dedesi Kanuni Sultan Süleyman’ın şiirlerini de Divan-ı Muhibbî adı altında toplamıştır. Fuzulî ve Şeyh Galip’e nazireler yazmış, Yunus Emre tarzında hece ölçüsüyle eserler kaleme almıştır.
Eserleri ve Besteleri
Şiirlerini topladığı divanı, bugün Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Hazine Kütüphanesi ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde muhafaza edilmektedir. Daha sonra “Adile Sultan Divanı” adıyla yayımlanmıştır.
Bunun yanında besteleri de vardır. Sofyan usulünde ve Hicaz Hümayun makamında yazdığı “Gizlice Şaha Buyur” ve “Hane-i Tenhaya Buyur” adlı eserleri ünlüdür.
Eğitim Seferberliği ve Yardımseverliği
Alçakgönüllü ve dindar bir Osmanlı kadını olan Adile Sultan, kadınların haremin dışına açılmasına öncülük etmiş, yardımlarıyla halkın sevgisini kazanmıştır.
Kardeşi Sultan Abdülmecid, ona bir saray yaptırmak üzere Tophane Müşiri Halil Rıfat Paşa’nın konağını satın almıştı. Ancak saray, daha sonra 1876’da Sultan Abdülaziz tarafından yaptırıldı. Adile Sultan Sarayı, ölümünden önce bizzat kendisi tarafından kız okulu yapılması şartıyla Maarif Vekâleti’ne bağışlandı.
Hayatı boyunca kadınların eğitimine büyük önem verdi, sayısız bağışta bulundu. Ölümünden sonra da bu yönüyle övgüyle anıldı.
Son Yılları ve Ölümü
Adile Sultan, 12 Şubat 1899’da, 72 yaşında Fındıklı’daki sarayında hayata veda etti. Eyüp’teki Hüsrev Paşa Türbesi’nde, eşi Mehmet Ali Paşa’nın yanında toprağa verildi.
📌 Adile Sultan… Hem şair, hem insan hakları savunucusu, hem de zarif bir Osmanlı prensesi. Hem yaşadığı acılarla, hem de toplumuna kattıklarıyla, Osmanlı tarihinde bir yıldız gibi parlamaya devam ediyor.
Osmanlı’nın Savaşçıları: Deliler
Onlara “Deli” Diyorlar Ama…
Tüm dünya onlara deli diyordu. Ama hiçbiri gerçek manada deli değildi. Yaşadıkları dönemin en iyi savaş eğitimlerini almış, taktik ve strateji belirlemede tüm sıradanlıkları aşmış, Osmanlı tokadının en iyi ustaları… Deliler, ordunun en yaman silahşorlarıydı.
Onlara “deli” diyorlardı…
Ama ne gerçek manada deliydiler, ne de zihinlerini kaybetmiş meczup. Zihinleri yerindeydi. Hatta öyle yerindeydi ki, aklın ve cesaretin sınırlarını zorlayacak kadar serbest ve korkusuzdular.
Tarih Kitaplarındaki Dipnotlar
Tarih kitapları onlardan hep kısa kısa bahseder.
Bir dipnotta, bir kenara iliştirilen bir cümlede:
“Osmanlı’nın uç beyliği döneminde görev yapan cesur savaşçılar… Deliler…”
Ama o kelimenin ardında öyle bir ruh, öyle bir yürek vardır ki; anlamı yalnızca “çılgınlık”la açıklanamaz.
Deliliğin Anlamı
Bu “delilik”, aslında ölümü hor gören bir yaşam felsefesidir.
Sıradan bir askerin cesaretle adım attığı yere, onlar gülerek koşarlardı.
Osmanlı ordusunda “deli” olmak, özel bir unvandı. Her yiğidin taşıyabileceği bir lakap değildi. Seçilmiş olmak gerekirdi. Yalnızca savaş meydanlarında değil, karakterde de farklı olmak şarttı.
Deliler, Osmanlı’nın en ön saf savaşçılarıydı. Savaşın başladığı ilk anda düşmana dehşet salan, cesaretleriyle aklı baştan alan, öncü ve vurucu güçlerdi.
Kıyafetleriyle Savaş Psikolojisi
Kimi zaman üstleri çıplak, omuzlarında pars postu…
Başlarında kurukafa işlemeli serpuşlar…
Bellerinde eğri kılıç, ok ve yay…
Delilerin kıyafetleri bile başlı başına bir savaş psikolojisiydi.
Sıradışı görünümleriyle düşmana korku salar, savaş başlamadan moralleri yerle bir ederlerdi.
Bugünün deyimiyle, “psikolojik harp uzmanlarıydılar.”
Strateji ve Cesaretin Birleşimi
Ama yalnızca cesur değil, aynı zamanda eğitimliydiler. Osmanlı’nın en iyi süvari eğitimlerinden geçmişlerdi. Savaş meydanlarında strateji kurar, pusu hazırlar, yön tayin ederlerdi.
“Deli” kelimesi burada mecazî bir paye kazanıyordu:
Sınır tanımazlık.
Korkusuzluk.
Zaman ve mekân ötesi bir görev bilinci.
Savaşın İlk Hamlesi
Deliler Birliği, savaşın ilk dakikalarında öne atılır, düşmanın dengesini bozar, kalan orduya yolu açardı. Onlar kavganın ateşiydi, ardından ordunun aklı gelirdi.
Kimi zaman düşman çadırlarına tek başına sızıp bilgi getirir, kimi zaman düşmanın moralini çökerten baskınlar yaparlardı.
Bugün belki de onlara neden “deli” dendiğini daha iyi anlıyoruz. Onlar, aklın cesaretle harmanlandığı bir çelik iradeydi.
Osmanlı Tokadının Efsanesi
O yüzden, bu topraklarda “Osmanlı tokadı” bir efsane olduysa, bunda Deliler Ocağı’nın payı azımsanamaz. Çünkü o tokat yalnızca fiziksel bir güç değil, bir karakterin tezahürüydü.
Korkmazdılar.
Yılmazdılar.
Geride kalmazdılar.
Delilerden Alınacak Ders
Bugün Deliler’i anlamak, yalnızca geçmişi yâd etmek değildir.
Onlar bize şu dersi verir:
Akıl, cesaretle birleştiğinde “delilik”, sınır tanımaz bir dehaya dönüşebilir.
Ve belki de Deliler, çağlarının çok ilerisinde oldukları için, akıllıların dünyasında “deli” sanıldılar.