Türk’ün mücadelesine yön veren, nesilleri ülküyle yoğuran bir kutlu çınar, bugün ebediyete yürüdü.

Adı Başbuğ Alparslan Türkeş

Başbuğ’un ömrü, çileyle, sürgünle, zindanla yoğruldu.

1944 Türkçülük-Turancılık Davası’nda mahkeme önüne çıkarıldığında da,

12 Eylül’de zindan kapıları açıldığında da,

Başbuğ Alparslan Türkeş, susmadı. Geri adım atmadı.

Çünkü onun davası Türklük davasıydı.

1969’da Milliyetçi Hareket’i kurdu.

Milliyetçiliği bir fikir olmaktan çıkarıp, bir hayat düsturuna dönüştürdü.

“Kanımız aksa da zafer Türklüğündür!” diyen yiğitleri,

“Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman’ım” diyen gençliği mayaladı.

Ve onlara bir ülkü verdi adı: Türk-İslam Ülküsü!

Ardından binlerce yıldırıma dönüşecek bir inanç bıraktı.

Başbuğ artık yoktu belki ama onun açtığı yol,

bir milletin sonsuz yürüyüşüne rota olmaya devam edecekti.

Bugün bile onun sesi, düşünceleri meydanlarda yankılanıyor.

Türk gençliği unutmamalı:

Başbuğ’un emanetine sahip çıkmak, fikrini kuşanmak, davasını taşımak gerekir.

Ruhun şad, olsun Başbuğum.