Genel

Ateşin Sessiz Dili: Orman Yangınları

Yaz geldiğinde güneş yalnızca denizi ısıtmaz, toprağı da kurutur. Anadolu’nun dört bir yanında ormanlar; yeşilin türlü tonunu taşıyan ağaçlar, kuş sesleriyle dolu patikalar ve serin gölgeler, bir anda dumanla kaplanır.

Bir çakıl taşına çarpan izmarit, sıcak rüzgarla kavrulan bir yaprak, kontrolsüz bir anız ateşi… İşte o andan itibaren doğanın dili değişir. Sessizleşir önce, ardından alevler konuşmaya başlar.

Türkiye, her yıl aynı yangın haberlerini alır ama her defasında başka acılar yaşar. Bir orman yanar; sadece ağaç değil, yaşam, umut, denge ve gelecek küle döner. Ege’de zeytinlikler, Akdeniz’de kızılçam ormanları, Marmara’da çamlık tepeler—her biri alevlere teslim olan birer sessiz kurbandır. Ağaçların gölgesinde büyüyen bir ceylan, bir kirpi yuvası, bir arı kolonisi… Hiçbiri haber bültenlerinde yer almaz ama hepsi bir ekosistemin vazgeçilmez parçasıdır.

Bu yangınlar doğal mı, yoksa insan eliyle mi çıkıyor? Gerçek şu ki doğa, kendi dengesini yıllardır kurmayı biliyor. Yıldırım düşmesiyle başlayan yangınlar, aslında ormanı yenileyen döngülerin bir parçası olabilir. Ancak biz insanlar, doğanın hızına tahammül edemiyoruz. Birkaç saatlik dikkatsizlik, yüzyılların emeğini silip süpürüyor. Çıra gibi kuruyan otların arasında bir kıvılcım; belki bir piknikçinin attığı kibrit çöpü, belki sabotaj… Neden ne olursa olsun sonuç aynı: Siyah bir gökyüzü, kırmızı bir ufuk ve geride kalan küller.

Orman yangınları yalnızca doğayı değil, insanı da değiştiriyor. Bir köylü evini kaybediyor, bir çoban hayvanlarını, bir çocuk oyun oynadığı ormanı… Yangınlar ilerledikçe biz geri çekiliyoruz; korkuyla, çaresizlikle. Her yıl daha fazlasını kaybediyoruz ama her yıl daha az ders alıyoruz.

Çözüm sadece daha çok yangın söndürme uçağı değil. Sorun başladığı yer başka: Eğitim, bilinç, doğaya saygı. Ormanlar, sadece kamp yapılacak alanlar ya da ciğerlerimiz değil; bir kültür, bir miras, bir varoluş alanı. Onları sadece sevdiğimizi söylemek yetmiyor, onları korumayı da bilmeliyiz. Yangını söndürmek kahramanlıktır, ama çıkmasını engellemek akıldır.

Bazen düşünüyorum, biz doğaya değil de kendimize yangın çıkartıyoruz aslında. Kökü bizde olan ağaçları yakıyoruz; gölgesinde büyüdüğümüz hatıraları. Ve her yangın sonrası, küller arasında “bir daha olmayacak” diyoruz. Ama o söz de bir önceki orman gibi, rüzgarla savruluyor.

Belki de önce doğaya değil, birbirimize yeniden kulak vermeliyiz. Çünkü bir ormanı yakan kibrit, çoğu zaman bir insanın umursamazlığından doğar. Ve doğanın bizden tek bir isteği vardır: Saygı.

{ "vars": { "account": "G-E1EN649QR9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }