Türk milliyetçiliğinin fikir babalarından, Türkçülüğün yol başçısı Hüseyin Nihal Atsız’ın aramızdan ayrılışının üzerinden 49 yıl geçti. Onu anmak, sadece bir ismi hatırlamak değil; milletine duyduğu sonsuz sevgiyi ve verdiği amansız mücadeleyi hatırlamaktır.
12 Ocak 1905’te İstanbul Kadıköy’de doğan Atsız, eğitim hayatına idealist bir öğrenci olarak başladı. Askerî Tıbbiyede öğrenim görürken Türkçülük fikriyle tanıştı ve bu fikir uğruna ağır bedeller ödedi. Disiplin dışı bırakılması, genç yaşta yaşadığı önemli bir sınav oldu ama yolundan sapmadı.
Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra fikirlerini mecmualarda yaymaya devam etti. Mehmet Fuad Köprülü gibi önemli isimlerin dikkatini çekti ancak görüşleri yüzünden asistanlığı sonlandırıldı. Öğretmen, yazar ve şair olarak Türkçülük ve Turancılık ülküsüne adandı. Zorlu bir yoldu bu.
Irkçılık ve Turancılık davasında, 23 milliyetçi aydınla birlikte yargılandı. Sabahattin Ali ile yaşanan anlaşmazlık sonrası başlayan dava, Atsız ve arkadaşlarına ağır bedeller ödetti. İşkenceler, iftiralar, hapis yılları… Bunlar inancını asla sarsmadı.
3 Mayıs 1945’te, tutuklu milliyetçiler için düzenlenen miting ve toplantı, Türkçülük Günü’nün başlangıcı oldu. Atsız’ın mücadelesi sadece bir dava değil; Türk milletinin varoluş davasıydı.
Edebiyat ve fikir dünyasına bıraktığı eserler bugün hâlâ ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Bozkurtlar Diriliyorda verdiği mücadele, Ruh Adamda anlattığı sevda, Geri Gelen Mektupta paylaştığı acı, onun milletine bağlılığının en güçlü ifadeleridir.
Hayatın zorluklarına rağmen fikirlerinden asla taviz vermedi, şerefinden ödün vermedi. 11 Aralık 1975’te kalp krizi sonucu aramızdan ayrılan Atsız, geride sadece eserler değil, sarsılmaz bir ideal bıraktı.
VAKTİYLE BİR ATSIZ VARMIŞ VAR OLSUN!
TÜRK MİLLETİ O’NA YAR OLSUN!