Bu sezon Beşiktaş’ı izlerken hep aynı sahneyi görüyoruz: Dakikalar 60’ı gösterdi mi, takımın enerjisi bir anda tükeniyor. Sanki görünmez bir el, oyunun fişini çekiyor. Kocaelispor ve Galatasaray maçlarında yaşananlar hâlâ hafızalarda. Bu hafta da tablo değişmedi: Beşiktaş oyunu bıraktı, rakip cezayı kesti.
Bu tekrarın bir nedeni olmalı. Üç ihtimal öne çıkıyor:
1. Fiziksel eksiklik — Takım 60’tan sonra nefes alamıyor.
2. Psikolojik kırılma — Oyuncular “ya yine gol yersek” korkusuyla geriye yaslanıyor.
3. Taktiksel hata — Doğru plan, yanlış oyuncularla sahada.
Sergen Yalçın her fırsatta “Sorun taktikte değil” diyor. O hâlde onun sözüne inanmak gerek. Ancak ortadaki tablo başka bir gerçeği işaret ediyor: Beşiktaş’ın mevcut kadrosu, hocanın oynamak istediği futbola uygun değil. Takımda doğal bir sol açık bulunmaması ve Cerny’nin o bölgede oynamak zorunda kalması bunun en açık örneği.
Burada Yalçın’a yöneltilecek en temel eleştiri şu olabilir:
“Eğer elindeki oyuncular istediğin oyuna uymuyorsa, sen oyunu onlara uydurmak zorundasın.”
Yine de Yalçın’ı tamamen suçlamak kolaycılık olur. Çünkü elindeki kadro gerçekten sınırlı. Özellikle Abraham, bu ligin temposuna ve sertliğine ayak uyduramıyor. Uzun boyuna rağmen hava toplarında etkisiz, sırtı dönük oyun oynayamıyor, ceza sahasında bitirici değil. Hatta bu maçta iki kez bomboş kaleye topu gönderemedi. Bu kadar kritik bölgede bu kadar düşük verim, ister istemez tüm planı bozuyor.
Kaleci Mert’e gelince… Yenilen gollerde hiçbir hatası yoktu. Buna rağmen tribünlerin bir bölümünden gelen ıslıklar kabul edilemez. Takım hâlâ mücadele ederken kendi oyuncusunu yuhalamak, “taraftarlık” değil, sabotajdır. Futbol 90 dakikalık bir oyundur. Üç dakikada iki gol yiyen takım, üç dakikada iki gol de atabilir. Protesto edilecekse, düdük çaldıktan sonra edilir.
Gelelim hakeme…
Ne zaman Beşiktaş kötü oynasa, hakemler cesaret buluyor sanki. Oğuzhan Çakır, maçın temposunu düşürmek için adeta özel bir çaba gösterdi. Beşiktaş’a 23, Gençlerbirliği’ne 17 faul çalındı. Toplam 40 düdük! Her biri yarım dakika sürse, maçın 20 dakikası çöpe gitti demektir. Üstelik bu düdüklerin çoğu Beşiktaş tehlikeli atağa kalktığında geldi.
Mustafa’ya yapılan faul net kırmızı karttı, ama sarıyla geçiştirildi. Jota’nın ceza sahası çizgisinde düşürülmesi ise açık penaltıydı. Kural çok basit: Çizgi, alanın bir parçasıdır. Ama hakem o kadar korkmuştu ki, düdüğünü ağzına bile götüremedi.
Sonuç olarak Gençlerbirliği, rüyasında bile göremeyeceği üç puanı aldı. Beşiktaş ise kendi oyun planına, hatta kendi enerjisine yenildi.
Başkan Serdal Adalı sezon başında “Kasım’da havlu atmayacağız” demişti.
Evet, haklı çıktı. Bu kez Beşiktaş Kasım’ı bile beklemeden Ekim’de havlu attı.