Ortadoğu coğrafyasında taşlar yeniden yerinden oynuyor. İsrail ile İran arasındaki gerilim askeri cephede ve küresel ekonomi üzerinde de ciddi baskı yaratıyor. Ancak bu tür krizler, Türkiye gibi stratejik konumu ve güçlü altyapısıyla öne çıkan ülkeler için hem risk hem de fırsat barındırıyor.

Küresel Dengeler Sarsılıyor

İsrail’in İran’a karşı agresif tutumu ve Tahran’ın misilleme mesajları, özellikle enerji güvenliği açısından dünyayı alarma geçirdi. Hürmüz Boğazı’nın kapatılması ihtimali, başta Avrupa olmak üzere enerji ithalatçısı ülkeleri derinden etkileyebilir.

Petrol fiyatlarında şimdiden yükseliş görülürken, bu durum küresel enflasyonu yeniden tetikleyebilir. Türkiye gibi enerji ithal eden ülkelerde maliyet baskısını artırsa da, son yıllarda çeşitlendirdiği enerji kaynakları ve yenilenebilir yatırımları bu riski önemli ölçüde azaltmaktadır.

Türkiye İçin Riskler

Enerji maliyetlerinde artış: Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artış, kısa vadede enflasyonla mücadelede yeni bir sınama yaratabilir. Ortadoğu’daki çatışma riski, petrol ve doğalgaz fiyatlarını yukarı yönlü baskılamaktadır. Türkiye, enerji ihtiyacının önemli bir kısmını ithalat yoluyla karşılamaktadır. Özellikle Brent petrol fiyatının 90 doların üzerine çıkması, akaryakıt başta olmak üzere taşıma, üretim ve ısınma maliyetlerine doğrudan yansır.

Bu durum enflasyonla mücadeleyi zorlaştırabilir. Vatandaşın alım gücünü olumsuz etkileyebilir. Sanayide üretim maliyetlerini artırarak ihracat fiyatlarını da yukarı çekebilir.

Ticaret hatlarında aksama riski: Körfez üzerinden gelen nakliye hatlarının riske girmesi, bazı ithalat ve ihracat rotalarını etkileyebilir. Uzakdoğu ve Körfez bölgesiyle olan taşımacılık gecikebilir. Bazı ara malların Türkiye’ye ulaşmasında gecikmeler yaşanabilir. Özellikle petro-kimya, plastik ve ilaç gibi sektörler olumsuz etkilenebilir.

Jeopolitik risk algısı: Türkiye, Ortadoğu’ya yakın bir konumda yer alması sebebiyle, yatırımcılar tarafından zaman zaman riskli bölge algısı içinde değerlendirilebiliyor. Gerilimin artması halinde kısa vadeli sıcak para girişlerinde duraksama olabilir. CDS (kredi risk primi) oranlarında geçici yükseliş yaşanabilir. Borsa İstanbul’da dalgalanmalar görülebilir.

Türkiye İçin Fırsatlar

Ancak her kriz, fırsatları da beraberinde getirir. Türkiye, jeopolitik ve ekonomik aklıyla bu süreçten güçlenerek çıkabilir.

Enerji koridoru olma avantajı: Avrupa’nın İran ve Körfez üzerinden aldığı enerjinin sekteye uğraması durumunda, Türkiye’nin TANAP(Trans Anadolu Doğal gaz Boru Hattı) ve TürkAkım doğal gaz boru hattı gibi hatlarının stratejik önemi daha da artacaktır.

Lojistik merkez haline gelme potansiyeli: Süveyş ve Hürmüz gibi rotalar risk altındayken, Türkiye’nin doğu-batı ekseninde lojistik üs olma iddiası güçlenmektedir.

Savunma sanayii ve yerli üretim atağı: Bölgedeki askeri hareketlilik, Türkiye’nin milli savunma sanayi ürünlerine olan ilgiyi artırabilir. Bu da hem ihracat hem de stratejik bağımsızlık açısından önemli bir kazanımdır.

Milli Ekonomi Vurgusu Şart

Son yıllarda Türkiye'nin yerli ve milli savunma sanayii alanında attığı adımlar bu bağlamda stratejik bir dönüşümün habercisidir. Kaan, Bayraktar TB2 ve Akıncı gibi insansız hava araçları, Hisar hava savunma sistemleri, Altay tankı ve MİLGEM projesi gibi örnekler, Türkiye'nin bu alandaki kararlılığını ortaya koymaktadır. Bu kabiliyetler sadece askeri güç anlamına gelmiyor; aynı zamanda teknoloji üretimi, yüksek katma değerli sanayi gelişimi ve dış politika araçlarının güçlenmesi anlamına geliyor.

Bu süreçte önemli olan, Türkiye’nin üretim, ihracat ve savunma gibi temel alanlarda millî duruşunu korumasıdır. Devletimizin öngörüsü, bölgedeki gelişmelere karşı hazırlıklı olmayı mümkün kılmıştır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde, hükümetin attığı dengeli ve kararlı adımlar; Türkiye’yi aktör haline getirmiştir.

Küresel krizler geçicidir. Ancak bu süreçte dik duran, akıllı ve milli politikalar izleyen ülkeler kalıcı kazanımlar elde eder. Türkiye, bu yolda emin adımlarla ilerlemektedir.