Bir kurşun sesiyle sustu Karadeniz’in dağlarındaki çocuk kahkahaları…
11 Ağustos 2017’de, Maçka’nın sarp ormanlarında bir veda yankılandı. Henüz 15 yaşında bir çocuk, yüreğinde kocaman bir cesaretle şehit düştü: Eren Bülbül.
O gün, hain bir terörist grubu ormanda görüldü. Güvenlik güçleri, bölgeyi iyi bilen bir rehbere ihtiyaç duydu. Eren, tereddütsüz “Ben götürürüm” dedi. Çünkü o, vatanı için korkusunu yutan, dağların çocuğuydu. Askerin elinden tutup teröristlerin izini gösterdi; ama o veda, Maçka’nın yamaçlarına erken geldi. Eren orada, vatanı uğruna hayatını verdi.
Eren'in cansız bedeni o dağlarda kaldı ama sesi milyonların yüreğine kazındı. Ölümünden sonra sosyal medyada paylaştığı bir cümle, hepimizin içine işledi:
“Biride çıkıp demiyor ki iyi ki varsın Eren.”
Evet, o gün milyonlarca kişi geç kaldığını fark etti. Artık herkes bir ağızdan söylüyordu:
“İyi ki varsın Eren.”
Oysa Eren, sıradan bir çocuktu. Futbolu seviyordu, kardeşleriyle didişiyor, okul çıkışı odun kırıyor, sosyal medyada kendince yazılar paylaşıyordu. Yani o, bu ülkenin her evinden bir çocuktu. Ama bir şey onu farklı kıldı: Cesareti. Henüz 15 yaşındaydı ama korkusuzdu. Vatan sevgisi kanına işlemişti. Dağları, taşları bildiği gibi iyiliği, dürüstlüğü de biliyordu.
Bugün Eren’in adı okullara, kütüphanelere, sokaklara veriliyor. Şiirlere konu oldu, belgesellere ilham verdi. Ama en çok da kalplerde yaşıyor. Çünkü o sadece bir şehit değil; bir sembol, bir umut ve vicdanımızın sesi oldu.
Eren’in hikâyesi aslında hepimize bir soruyu soruyor:
"Ben olsaydım, cesaret edebilir miydim?"
Çünkü Eren, korkunun değil, vicdanın sesini dinledi.
Ve biz artık biliyoruz…
İyi ki vardın Eren. İyi ki varsın.