Tarih sahnesinde öyle isimler vardır ki, sadece yaşadıkları dönemin değil, sonraki nesillerin de hafızasında derin izler bırakır. 17. yüzyıl Osmanlı coğrafyasının en önemli gezginlerinden biri olan Derviş Mehmed Zilli, yani hepimizin bildiği adıyla Evliya Çelebi, tam da böyle bir figürdür.
Yaklaşık elli yıl boyunca at sırtında, 47 ülkeyi, 257 şehri gezmiş bu gezgin sadece mekânları dolaşmakla kalmadı; gördüklerini, yaşadıklarını “Seyahatname” adlı 10 ciltlik dev eserinde ölümsüzleştirdi. O, bir tarihçi, kültür aktarımcısı ve halkın anlatıcısı olarak Osmanlı dünyasının çok katmanlı yapısını bize aktardı.
Evliya Çelebi, bir asker değil, bir kalem erbabıydı. Gittiği her yerde camilerden tekkelerine, pazarlarından hanlarına, halkından paşasına kadar tüm detayları ustalıkla anlattı. Mesela Bitlis’teki kervansarayı sadece “taş bina” diye geçiştirmedi; “İçinde binbir çeşit eşyanın, yüzlerce tüccarın döndüğü canlı bir ticaret merkezi” olarak betimledi. Onun satırlarında Bursa sadece yeşillikleriyle değil, ruhuyla da yaşar.
Seyahatname’nin sadece yazılı bir kaynak olmadığını, Evliya’nın aynı zamanda altı metreyi aşan devasa bir harita çizdiğini de unutmamak gerekir. Bu harita, dönemin Avrupa’sındaki kartograflara da ilham vermiştir.
Onun anlatımı sadece tarihsel değil, edebî açıdan da zengindir. İstanbul’u “Baştan başa bir servet sandığı” olarak tanımlaması, saray usulü tiridin damakta üç gün uğuldadığını söylemesi, onun dili ne kadar canlı ve içten kullandığını gösterir.
Evliya Çelebi’nin gezdiği coğrafya, bugünkü 47 farklı ülkeyi kapsar. Mekke’den Viyana’ya, Kırım’dan Fas’a kadar uzanan yolculuğu, o dönemde “küresel vatandaşlık” kavramını yaşatıyordu adeta. Kendi milletinin kültürünü tanıtmak kadar, gittiği yerlerin kültürünü anlamaya da büyük özen göstermişti.
Seyahatname, sadece tarihçiler için değil; edebiyatçılar, antropologlar, şehir plancıları ve gastronomi araştırmacıları için de paha biçilemez bir kaynak. Çünkü Evliya, sadece mekânları değil, o mekânlarda yaşayanların hayatlarını, inançlarını, geleneklerini de yazdı.
Onun meşhur rüyasında Peygamber Efendimiz’i görüp “şefaat” yerine “seyahat” dediği anlatılır. Bu küçük anekdot, onun hayatı boyunca seyahat etmeye ne kadar tutkulu olduğunu sembolize eder.
Bugün Evliya Çelebi’nin izinden giderken aslında bir medeniyetin hafızasına, geçmişin derinliklerine yolculuk ediyoruz. O, kelimeleriyle yol çizdi; biz de o yollarda yürümeye devam ediyoruz.
Bazı yolcular vardır, yolda kalmaz, yolu yazar. Evliya Çelebi de tam olarak böyle bir yolcudur.
 
             
             
             
             
             
             
             
         
         
         
        