2025 yılı, küresel ekonomi için adeta “denge oyunu” yılı oldu. Bir yanda ABD’nin yeniden yükselen korumacılığı, diğer yanda büyüme beklentilerinin hızla aşağı çekilmesi… Dünya ekonomisi, zorlu bir virajdan geçiyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın aldığı agresif gümrük tarifesi kararı Çin ile birlikte küresel tedarik zincirinin tamamını sarsmış durumda. “Kurtuluş Günü” söylemi, dünya ticaretinin kurallarını alt üst ederken dünya yeniden şekilleniyor. Ancak unutulmamalı ki, ekonomik savaşlar çoğu zaman kaybedeni çok taraflı olan savaşlardır.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve S&P Global gibi kuruluşlar, 2025 büyüme tahminlerini peş peşe aşağı çekti. IMF, dünya ekonomisinin bu yıl yalnızca %2,8 büyüyeceğini öngörüyor. S&P’nin tahmini daha da karamsar: %2,2. Bu oranlar, 2008 küresel krizinden bu yana görülen en düşük seviyeler.
Bugün dünya borsaları değer kaybederken, uzun vadeli yatırımcılar için sağlık, savunma ve yapay zeka sektörlerinde cazip fırsatlar oluşuyor. Risk almak isteyenler için doğru zamanda doğru hamleyi yapmak, gelecekte büyük kazançlar getirebilir.
KÜRESEL DALGADA TÜRKİYE’NİN ROTASI
Küresel ekonomide beklentiler küçülme yönünde iken Türkiye’nin bunu avantaja çevirmesi gerekir. Bu minvalde, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomik yapının tesis edilmesi için; yüksek teknoloji, tarım, dijitalleşme ve ihracat odaklı yeni yatırımların önceliklendirmesi gerekir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için mevcut tablo hem tehdit hem de fırsat barındırıyor. Ticaret savaşları, alternatif pazarlar bulmak isteyen Çinli ve Avrupalı yatırımcıların yönünü Türkiye’ye çevirebilir. Ancak döviz kurlarındaki oynaklık ve dış finansmana bağımlılık da dikkatle yönetilmesi gereken riskler.
DEMOGRAFİ EKONOMİYİ YÖNLENDİRİYOR: YAŞLANAN NÜFUS, YAVAŞLAYAN BÜYÜME
Avrupa ve Japonya merkez bankaları, piyasaları canlandırmak adına faiz indirimlerine gidiyor. Fakat asıl sorun, ekonomik yavaşlamanın geçici değil yapısal bir niteliğe bürünmesi. Bu noktada en çok göz ardı edilen ama en çok etkisi olan faktörlerden biri: demografik değişim.
Avrupa, Japonya ve giderek daha fazla ülke yaşlanan nüfus sorunu yaşıyor. Yaşlanan toplumlar, hem üretim gücünü azaltıyor hem de tüketim alışkanlıklarını değiştirerek ekonomileri durağanlaştırıyor.
Uluslararası Para Fonu (IMF), bu yapısal riske özellikle dikkat çekiyor ve “ekonomik büyümeyi yavaşlatan ana unsurlardan biri” olarak yaşlanan nüfusu gösteriyor.
Bu küresel eğilim artık Türkiye için de bir risk haline gelmiş durumda. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Nisan’daki Kabine Toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada, Türkiye’nin doğurganlık oranının 1,51’e kadar gerilediğini vurgulayarak “şimdiden gerekli tedbirler alınmaz, yanlış uygulamaların üzerine kararlılıkla gidilmezse yarın çok daha büyük sıkıntılarla karşılaşılabileceğini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu durumu bir “beka meselesi” olarak tanımladı.
Yaşlılarımızın toplam nüfus içindeki oranı ilk kez yüzde 10'un üzerine çıktı. Uzun yıllardır genç nüfusa dayalı demografik yapısıyla övünen ülkemiz, ekonomimiz için büyük bir fırsat olan bu özelliğini hızla kaybediyor.
Bu durum, ilerleyen yıllarda iş gücü arzında daralma, sosyal güvenlik sisteminde maliyet artışı ve ekonomik büyümede ivme kaybı anlamına geliyor.
Bu yüzden ekonomi politikaları ile birlikte nüfus politikaları, eğitim politikaları ve aile destek programlarıyla da ekonomiye yön verilmesi gereken bir dönemdeyiz. Türkiye’nin güçlü bir büyüme hikâyesi için genç nüfusu destekleyen, üretkenliği artıran ve aileyi güçlendiren politikaların eş güdümlü yürütülmesi şarttır.
Türkiye’nin güçlü bir büyüme hikâyesi için genç nüfusu destekleyen, üretkenliği artıran ve aileyi güçlendiren politikaların eş güdümlü yürütülmesi şart. 2025’in Aile Yılı ilan edilmesi ve peş peşe açıklanan destek paketleri ise Türkiye’nin bu yolda doğru adımlarla ilerlediğinin bir göstergesi…